tanımı yapalım ki mod abilerimiz kızmasın. sadede gelelim...
Fotoğrafı geniş açıdan incelemek lazım. Öncelikle AKP Projesi gerçeği, bilhassa M. Emin DEĞER'in "Oltadaki Balık Türkiye" adlı kitabında etraflıca anlatılan ve CIA tarafından özenle hazırlanan bir adam - dünyada eşine belki mumla arasan zor rastlanacak biçimde kurulduğu an henüz doğal olarak doğru düzgün teşkilatlanmasını bile tamamlamamış durumdayken tek başına iktidar haline gelebilmiş bir oluşum - elbette ki akıllara ANAP/ÖZAL & Karanlıklar Prensi Richard Perle ilişkisini getiriyor. izlenen yol ve biçim çok farklı değil. Organik bağlar mevcut kuşkusuz... Türkiye'de başkanlık sistemini ilk dillendiren ismin "Turgut Özal" olması da bu açıdan manidar şüphesiz.
Söylemler de oldukça benzer... Öncelikle "milliyetçilik", "ulusalcılık" gibi kelimelerin içi boşaltılacak, sonra dişe dolgu yapmak gibi boşaltılan bu iç farklılaştırılmış kavramlarla doldurulacaktı. Öyle de oldu. Kızılay'ın, Ziraat Bankası'nın ve nice valilik tabelalarının önlerindeki T.C. ibaresi kaldırıldı. "Efendim, şimdi vatandaş markete gittiğinde Türk Kızılay'ı ver demiyordu, Kızılay ver diyordu, o bakımdan Türk adının kaldırılması normaldir" gibi insanın zekasıyla ağır cinsel ilişkiye giren açıklamalar peşinden geldi ve ön görüldüğü gibi algı operasyonu zokasını yutan zaten kısmi felç toplum bu durumu içine sindirdi. Zaten "algı operasyonu" bu hamleler için sürdürülüyor "bu ülkede Mustafa Kemal'i savunanlar varsa onlar da bizleriz" diyen solculardan Kürt Milliyetçiliğine SOLCULUK diyen yeni emperyal bir SOLCULUK özenle pompalanıyordu.
"Ülke bağırsaklarını temizliyor" diyor, "bu davanın savcısı benim, ben!" diye bağırıyordu iktidar Balyoz ve Ergenekon davaları için... Kaldı ki onlar değil miydi '68 Kuşağı'nın "Yankee Go Home" sloganlarıyla denize döktüğü ABD Ordusu'nun 6. Filo mürettebatının savaş gemisini kıble bilip, o gemiye doğru namaz kılan...! Savcı ÖZ ve türevleri prensti adeta onlar için. O kadar ki şimdilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan şahsi zırhlı aracını tahsis ediyordu ÖZ için... Eh, kolay değil, ülke "bağırsaklarını" temizliyordu...
Bu esnada tabi ki "ulusalcılık mı kaldı yahu, artık dokunmatik iPhone var" diyordu "yeni Türkiyeci sağcı, solcu, liboş" kim varsa... iyi diyorlardı, hoş diyorlardı da sahi bu ulusalcılık sadece bu ülkede mi geçmişti? Aksi gibi ABD, ingiltere, Fransa gibi ülkelerde "ulusalcı ruh" olmadığı kadar baskındı artık... Fransız ihtilali adeta yeniden şaha kalkıyordu. Misal bu ülkede "kardeşim ben Kürdüm, neden Türk'üm diyeyim ki?" modalaşırken Afro Fransız bir göçmenle röportaj yapıldığında çat pat Fransızcasıyla "BiZ FRANSIZLAR" diyordu kara adam... Vaaay "siz Fransızlar demek ki... Dostum ne kadar demodesininiz bakın biz aştık onları... hatta Recep Bey'in deyimiyle "her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık", çok kuuluz yani...
Eh, bir ülke üzerinde rejim ve toprak oyunları yapacaksanız o ülkenin şartlarının "ulusalcılıktan" kaydırılması muhakkaktı. Çünkü, ulusal bir ülkenin topraklarına ve ideolojisine müdehale "ulusal bir tepki" ile karşılaşır bu da süreci imkansızlaştırırdı... Bu durumun üstesinden gelinmeliydi... 80'lerde Siirt Eruh'daki ilk eylemiyle peydah olan PKK'ya "bir avuç eşkiya, münferit olay" diye tanım yaptığında ÖZAL belki de çok şeyi biliyordu ama böyle ilerlenmesi gerekiyordu...
Dünyada katıldığım, katılmadığım bir çok hareket olmuştur... Dünya insanlığa Mustafa Kemalleri, Leninleri, Zapataları, Ghandileri, Fidelleri, CHEleri, Malcom Xleri, Denizleri, hatta Washingtonları ve dahası Hitlerleri hediye etmişti. Bu hareket liderlerinin tek ortak noktaları inandıkları mücadele uğruna dik duruşlarıydı. Mücadelesine, dünya görüşüne katılırsın katılmazsın ama boyun eğmeyen inanmışlıkları örnek alınasıydı. En olmadı kafasına sıkar göçerdi Stalin'in eline düşeceğine Hitler gibi, dar ağacında sehpaya kendisi vururdu Deniz gibi, zencilerin restoranlara alınmadığı dönemde meydanlarda ölüm tehditlerine rağmen bas bas bağırırdı "özgürlük verilmez alınır" diye Malcom X gibi, "ya istiklal, ya ölüm" şiarıyla adına çıkarılan ölüm fetvalarını yırtıp atardı Mustafa Kemal gibi... Sev sevme, böyle düşünüyorsan bu adamların arkasından yürünürdü hani. Hitler'in bile...
Öyle bir örgüt kuruldu ki içerisinde Avrupalısından, Arabına, Kürtlükle alakası olmayan/olan her çeşit tuhaf, tıpkı ABD gibi bir yapılanma vardı. Hard-core seksi seven bu kaba bıyıklı iderlerinin seks hayatı bizzat örgüt içerisindeki kadınlar tarafından dillendirilirdi. Ama yine de bir ideolojiydi işte, insanlar peşindeyse demek ki dirayetli de bir liderdi... En azından buna saygı duyulması gerekirdi. Ama o da nesi? Paket Kenya'da Kapatıldı adlı operasyonla "Memlekete Hoş Geldin Abdullah" denildiğinden beri bu adama bir haller olmuştu... O köylerde çocuklara kurşun sıktıran, militanlarının önünde kükreyen, kadınların üstünde hard-core ve fetişist seks serüvenlerine çıkan kaba bıyıklı adam sidikli bir çocuğa dönüşmüştü adeta... Sonra mahkeme süreci başladı... ABD "asmayacaksınız, size bu şartla teslim ettim" diyordu. Eh, asamadı da zaten dönemin iktidarı. Asmak çözüm de değildi şahsi kanaatim... Ama bir mahkeme süreci vardı ki bir PKK militanı olsam utancımdan keleşi ağzıma dayar sıkardım. "Lan ben bunun arkasından mı yürüdüm" diye kendimi paralardım. Hani meşhur bir kedi videosu var, gri tonlarında bir kedi sahibinin çekmecesini karıştırıyor, sahibi onu yakalayınca insansı bir tavırla kaşlarını bükerek çekmeceyi geri itiyordu... işte o kedi bile daha onurlu bir duruş sergiliyordu adeta, en azından sevimliydi kerata. O mahkemeleri izleyiniz... Aman efendim Türk Ulusuna bir methiyeler, ses tonunda bir hanımefendilik neler neler... Yahu bu adam daha kendisi inanmıyordu belli ki davasına... Ve "kullanıldım" diyordu... Kullanılmış, terk edilmiş bir aşık gibiydi... Görsen kıyamaz, bağrına basarsın... "Olsun be oğlum, sana bölecek ülke mi yok" der, sahiplenirsin... Bu güne kadar ilk defa bu denli kitlesel bir hareketin liderinin "kancık" gibi davrandığını görüyorduk... O dönemde "oha herhalde PKK kendisi bu adamı temizler" diyordum ki o da nesi "liderimiz APO" söylemleri günümüze kadar geldi. imralı ziyaretçileri Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi kaderini belirler oldu resmen! işte böyle onursuz bir emperyal hareketti PKK... insan karşı dursa bile karşısında onurlu bir lideri olan karşıt tavır istiyor. Ama Kürt ve Türk kardeşine ABD kurşunu sıkan, ABD istihbaratıyla A noktasından B noktasına hareket eden bir SOL örgütte en fazla bu kadar dirayetli ve onurlu olabilirdi elbette...
Asıl konu şu, lafı uzatmayayım, yoksa yazacak şey çok... Bu ülkede artık "dik duramamak" bir strateji, bir tavır olarak biçimlendirildi. Oysa, arkadaş arasında bile bir öyle, bir böyle olana "ne işsin oğlum sen?" diyen bir toplumdan evrilmiştik biz. Mahalle ağzıyla "delikanlılığın da" içi boşaltıldı sizin anlayacağınız...
Dün "memleket bağırsaklarını boşaltıyor" diyenler aynı özel mahkemenin, aynı savcıları kendilerini hedef aldığında, üstelik öyle uydurulmuş kanıtlarla (Microsoft'un o dönemde var bile olmayan fontlarıyla yazılmış sahte belgelerle) değil, apaçık delillerle operasyon başlattığında bir anda bu bağırsak sökücü hukuk sistemi "paralel yapı, özel yetkili mahkemeleri kapatacağız, bunlar vatan haini vatan" biçimine dönüştürülüyordu... Dün "KAHROLSUN ABD" diye sloganlar atan komünistler bir anda AMERiKANCI oluyor ve AMERiKAN PiLLi PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜ "KARŞIT SOL GÖRÜŞ" olarak atfediyordu, atfedene laf edildiğinde Ana Akım Medyanın önünde göğüslerini siper ediyordu! Ana Akım Medyaya kin kusan bu hormonlu SOL, dergilerinde, gazetelerinde, basın bildirilerinde bu medyaya öyle ağır tabirler kullanıyordu ki zannedersiniz görseler bir kaşık suda boğacaklar. Eh AKP'ye olan kinleri de su götürmez gerçekti... Ama o da nesi, Hormonlu Sol, sırf PKK'nın gururunu okşuyor diye, bunu da (Ana Akım Medyanın) PKK'yı ya da "bizi temsil etmiyorlar" diyen esas Kürt Halkını umursadığından değil, oyun AKP oyunu olduğundan, AKP'yi şirin göstermek için yapmasına rağmen karşıt oldukları ana akım medyanın manşetlerini alın bandı yapar haline geliyordu... Bizler böyle hamlelere pek alışık değiliz. Bir şey kötüyse kötüdür, iyiyse iyidir görüşümüze göre. Kimin haklı olduğu bile önemsizdir burada... Yani basite indirgersek Fenerbahçeliysek Fenerbahçeliyizdir, bu hafta Sivaslı, sonraki hafta Trabzonlu olmayız. istediğimiz Fenerbahçe'nin şampiyonluğuysa bu her koşulda böyledir. Bu topraklarda SOLUN geldiği durum da AMERiKAN Kucağı olmuştur. Dün "Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi" sloganları atarak yola çıkanlar, Amerikan emperyalizminin bir oyunu olduğunu bile bile bir terör örgütüne sırt vermektedirler. Bu gün bu ülkede "KAHROLSUN AMERiKAN/ARAP EMPERYALiZMi" diyebilen "TAM BAĞIMSIZ TÜRKiYE" diyebilen tek bir görüş kalmıştır. O da kurucu unsurun ta kendisidir. Onun dışında ümmetçisi, liboşu, bölücüsü, hormonlu solu olmaz denilecek biçimde ortak paydada buluşmuşlardır "Kahrolsun Ulusal Türkiye ve Kahrolsun Bağımsızlık"...
Başta da dediğim gibi, fotoğrafa iyi bakmak lazım... Bir ülke üzerinde köklü değişiklikler yapmak istiyorsanız "ulusalcı tüm ögelerin" içini boşaltmalı ve hem ümmetçilik gibi daha evrensel bir öğeye yaslanılmasını sağlamalı hem de kendi içinde parçalara ayırmalısınız. Kaldı ki bugünlerde peydah olan "Osmanlı'yı Geri istiyoruz Yürüyüşleri"nin altında yatan hastalıklı zihniyet de bu çarpık temele dayanmaktadır. Artık bu parçalara ayırma işlemini sünnilik-alevilik üzerinden mi yaparsınız, kürtlük-türklük üzerinden mi yaparsınız, sağcılık-solculuk üzerinden mi yaparsınız o sizin belirleyeceğiniz bir durum.
ABD gibi emperyal ve "ulusal" ülkelerin (ki bu kadar çok uluslu bir ulusal ruh da gayet ilginçtir) bizim gibi 3. dünya ülkelerine yaymaya çalıştığı "ulusalcılık bitti be oğlum" tutumu da altın tüccarının fakir bir köylüye "altın mı o elindeki, altın mı kaldı be oğlum, sen ver de bari onu bana yük olmasın" demesi gibidir.
Bugünler, yarınlarda elbet yazılacak ve hatırlanacaktır. Tarih kimin haklı, kimin haksız olduğunu ama öyle ama böyle ortaya çıkaracaktır. O günlere mevcut durumdan daha da derin sömürgeleştirilmiş bir toplum olarak girmek veya mevcut durumdan daha bağımsız tavır sergileyerek girmek de bu ülkenin Kürt, Türk, Çerkez, Abaza, Ermeni, Rum, Laz, Sünni, Alevi, Yahudi, Ortadoks, Katolik, Deist, Ateist, Sağcı, Solcu tüm unsurlarının elindedir. Ve yazdığım tüm bu unsurlar için ortak payda "vatan ve ulustur" bu olmazsa bağlayıcı hiç bir unsur kalmayacak ve kolanın içine atılmış küçük buz parçaları gibi bölük pörçük yok olmaya mahkum olunacaktır. Ötesi laf-ı güzaf...
gece gece siyaset yapmış, yazık lan size. aç bi iki kitap oku, kültür edin. vikipedi'de dolaş. hadi sikmişim kültürünü, aç müziğini veya filmini kafanı dinle. en kötü git yat uyu. o tonlarca yazıyı yazdın da ne oldu? hükümet mi parçalandı, türkiye düzene mi girdi? siyaset siyasetçilerin işi. hadi illa da siyaset yapacaksan da bu yazdığın onlarca yazıyı kalkıp uludağsözlük'e yazmak da nesi? bak bakalım birisi okudu mu? inan bana güzel bir şey sanıp tam okuyacaktım akp yazısını görünce tepem yine attı.