bazen öyle derinden hissettirirki sanki okyanusun ortasında güneşin alnında küreksiz bir sandalın içinde sıcaktan dudakların kurumuş şekilde uzaklara bakar gibi...
tanımı imkansız boşluk..yokluk..olmak ve olmamak arasında insanı en çok mutlu eden durak...kainatı gönlün içine sığdırmakla yerle yeksan olmak arasındaki ince çizgi.
Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca:
Sen kimsin?
sancak yöneticisiyim demiş adam kabara kabara.
Sonra ne olacaksın? diye sormuş Nasrettin Hoca.
Herhalde vali olurum diye cevaplamış adam.
Daha sonra? diye üstelemiş Hoca.
Vezir demiş adam.
Daha daha sonra ne olacaksın?
Bir ihtimal sadrazam olabilirim.
Peki, ondan sonra?
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş:
Hiç.
Daha niye kabarıyorsun be adam.
Ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım:
Hiçlik makamında!
bir "çokluk" molasında pencere diplerine yapay ayaklanmalar türeterek hiç'e varım durumudur. daha da tehlikelisi o durumu sevmek, aşık olmak ve kaşla göz arasında süblimleşen vakitsiz bir büyümüşlük takınmaktır. hala aynı yüzyıl karmaşasında yaşayanların, morg/kent biçimsizliğini anlayamaması ve tanımlayamaması ile içine düştüğü boşluk, dipsizlik, emaresizlik...