öylece karşımda duruyordu. ben bagırıyordum. susuyordu. sadece hayır ne yapmaya çalıştıgını idrak etmeye calısıyordum o kadar. belki biraz kızmış ya da incitici laflarından ötürü geri dönüşü olmayan bir yola girmek üzereydi ilişkimiz. bitmeden evvelinde can çekişiyordu. ben gene de bir şeyler söylenmesi gerektigini düşünüyordum. susuyordu. tabiri caizce mal mal halıdaki desenleri inceliyordu. susması hepten beni çileden çıkartmıştı. 'lan yavşak bi kelime et bari' diye içimden geçiriyordum. hala susuyordu. o susunca ben hepten coşup ses tonumu komşuların duyabilecegi seviyeye getirmiştim. coştukça coşuyordum. arada bir halıya bakıp bende 'ne buluyo lan halıda, halı kadar degerimiz yok nunakoyum' diye içimden geçirmiyor degildim.
hayvan adam hala susuyordu. anlıyordum belki kırmak istemiyordu beni. ama böyle susupta nereye kadardı yani. sonrasında kaldırdı kafasını, ayaga kalktı. daha bi boyu uzun geldi gözüme. bana baktı. küçücük gözlerini kocaman açtı. paketinden bi sigara aldı. 2001di sigarası. bana da uzattı. sakinleş der gibi bir dal uzattı. halbuki ben 2001 içmiyordum. bogazımı mikiyordu. o da bunu biliyordu. 'içmedigimi bilmiyo musun lan' demiştim. lan ile birlikte sanırım son damla olmuştum ona. sigarayı çekti. sigarasını yakmadı. mutfaga girip, bir bıçak aldı. 'noluyo lan mınısiki.', ' o kadar bagırmasaydım keşke lan öküz gibi adam vala öldürcek beni' , 'tecavüz etmese bari' gibi çirkin düşüncelerle paranoya yaptıkça yapıyor, coştukça coşuyor,daldan dala atlıyordum.
gelgelelim salona bıçakla girince, altıma sıçma vaziyetinde iri gözlerimle onu karşıladım. sanırım tipim kaymıştı. yarım agız bi güldü. o gülünce iyice tırstım. 'noluyo berkcan noluyo napmaya çalışıyon o pıçak ne börkcön?' diye bir cümle kuracak gibi oldum. bakışıyla 'sıs lan' yaptı. susmuştum. bıçagı aldı. halıyı dogradı. susuyordum. o 'sıs' bakışıyla resmen bas bas bagırırken birden tüm cümlelerimle susmuştum. 'agzıma sıçim agzıma sıçim ne bagırdım çocuga ne bagırdım agzıma aklıma agzıma aklıma sıç sıç sıç..'
halıdan dogruldu. hala bir kelime yoktu. bekliyordum. en azından bi hakaret bekliyordum. ceketini giydi sessizce. gene tek ses benim sesimdi. 'napmaya calısıyon napmayaaaaa' diye çemkirmiştim sevdicegime. 'bişey söyle bişeeeey' diye saçımı başımı yolarken ayakkabısını giydi. sonra bir ses geldi. ama kapının sesiydi. gitmişti. bana en çok koyansa, hiç birşey söylenmeyi haketmemiş bu aşka birşeyler söylemekti..
tanım: gidenin kalana yaptıgı en büyük acı veren gitme şeklidir. siz istediginiz kadar bagırınız, çagırınız, çemkiriniz, ne yaparsanız yapın; o sizi kırmamak için, ya da gerçekten söylenmesi gereken bir şey kalmadıgı için hiç birşey söylememeyi seçmiştir. geri dönüşünüz yoktur. o yüzden susan siz olunuz. susan siz olunuz. **
en kotusudur. cok uzun sure bir aciklama yapmak icin geri donecek diye beklersiniz. siz bekledikce o gelmez. tam aklinizdan ve kalbinizden tamamen silmisken tekrar gelir ve hayatinizin icine sicar. her seferinde soz verirsiniz ama bir turlu tutamazsiniz. ta ki sona gelene kadar. o zaman da siz bitmissinizdir.
sessiz gidislerdir..aslinda hiç birsey soylenmez ama o kadar çok sey anlatir ki bu birsey demeden gidis..karsida ki okuz degilse mesaji almistir bir daha asla kendine gelemez.
her zaman kolay olandır. düşüncesizliğin en bariz örneği olmasının yanısıra kendince haklı sebepleri olan birey için belki de yapılması en mantıklı olandır. kararsız kalan, konuşsa daha kötü olacağını düşünen birey eylemidir. aslında özünde değersizliği barındırır. karşındaki insana verilen sevginin ne kadar basit olduğunu gösterir. giden gider de olan kalana olur daha çok haliyle. geride kalanın içinde beslediği birçok şeyin son bulmasına, en azından buldurmaya çabalamasına neden olandır. acı verendir.
Sen kendini terk ediyorsun. Şimdi anlamıyorsun Fırat nehrinin yanında susuzluğu ama bir gün anlayacaksın bir yuduma hasret kalacaksın. Hoşça bak kendine.
"Sen zahmet etme yerinden, Gürültü yapmam derinden, Parmaklarımın üzerinden
Su gibi akar giderim"... ve gün gelir gider, gider ve ruhunu o ülkede, ruhunu o şehirde, ruhunu o semtte bırakır da öyle gider. ama uzaklar derman olur kimbilir az da olsa yaralarına. ve kişi çok uzaklarda devam edecektir bundan sonraki hayatına...
korkaklıktır. oturup nedeni söylenemiyorsa gidişin korkuyordur bu zat, belki de kendinden utanıyordur. yazıktır ona, bi insan ol da konuş arkadaş derler sonra.
haksız olduğun belki, belki de artık umursamadığından susup sadece çekip gitmektir. ve gitmelerin en kötüsüdür, belki ağzına geleni söylemek, sesini yükseltmek, kızmak o şekilde gitmekten daha az acıtır insanın canını. giden için de çok zordur ama geride kalan acının en büyüğünü çeker.. hele ki sebepsiz gitmişse giden.
Suçlu olup, diyecek lafı olmayan salakdır. Geride bıraktığını zerre kadar hakketmeyen beyinsizdir.
Sözün bittiği yer ve malesef giden için üzülen insandır.
cesaret edilesi bir eylem.'basıp gitmek' kadar hırçınca olmayan,'sıvışmak' tan daha şereflice,'çekip gitmek' ten daha serttir bence,hiçbir şey söylemeden gitmek...