nefes alamamak gibidir hiç bir şey hissedememek. Ölüm gibidir ve soğuktur yüzü, teni. Donup kalır bakışların bir yere ve odaklanırsın; oysa kafandan milyonlarca şey geçer toparlayamazsın hiç birini. Darmadağınık olmuşsundur, susarsın konuşmazsın ve aslında bağırırsın içinden avazın çıktığı kadar. Belki de her şeyden çok o andır yaşamak anı bilemezsin. Çünkü hissizleşmiş ruhun seni terk etmiş gibidir. Bomboş bakışlar savurursun odanda. kimse yoktur yanında. ağlasan ağlayacaksın oda olmaz. tüm bu duyarsızlaşmalarının açık vereceği bir güne özlem duyarsın. Biter her şey biter yaşıyorsundur ama yoksundur da.
antidepresanları bünyeye bastıktan sonra oluşabilecek durumdur. hissizleşir her yanınız, kalbiniz bile durur ama dünya dönmeye ve siz içinde erimeye devam edersiniz.. hissetmezsiniz
bu bir nevi bitkisel hayattır aslında; fazla atraksiyonel durumlar sonrası gelen fazla şaşırmalar, ardından fazla acılar, fazla gözyaşları ve tüm bu fazla deşarjların sonunda hissedecek duygu kalmayan bünyenin yaşadığı nahoş durumdur. o kadar nahoştur ki; olayın farkında olmak bile birşeyi değiştiremez; zira hiçbir şey hissetmeyen bünye hiçbir şeye üzülemediği gibi hiçbir şeye de sevinemez. ot gibi yaşanan kimi için bir kaç ay; bazıları içinse bir kaç yıl sonrasında duygular geri gelebilir..
yazarın daha önce de belirttiği üzere bu bir nevi bitkisel hayattır aslında; komadan çıkıp çıkmayacağınızı ise zaman gösterir.
geçmişten bugüne çok fazla acı biriktirilmesi sonucu kalbin isyan edip duyarsızlaşmasıdır. yaşananlar okadar ağır gelir ki, bir yerden sonra insan taşıyamayacağını fark eder ve belki de kendini savunmak adına her türlü duyguya kapatır kendisini. yani, tepkisizleşir kısaca.
gecici olmasi umulan ve gecici olmasi gereken halet-i ruhiye.
cunku her sey gecer.
hayat bir sekilde devam etmek zorundadir. gidenler, kalanlar, hayatin sizden aldiklari, sizin verdikleriniz, insanlarin goturdukleri, sizde kalanlar... bunlari alt alta yazmak toplamak falan anlamsizdir; hep oyle olmustur. olaylara ya da insanlara karsi hissizlesmek pek guzel bir savunma mekanizmasi olabilir; lakin bu sekilde yasanmaz. buna hayat denmez yani. bu yuzden gecmek zorundadir her sey. biz istesek de istemesek de bu boktan dunya donmeye devam eder.
ölüm değildir bu hal,
ölüm başka bir hayata geçiştir,
bu hal daha başka bir şey.
......
bir insanın kendisine bu zulmü etme hakkı yoktur,
asla olamaz,
neyin acısını çektin de hücrelerin eridi
umutsuzluk keder değil senin payın yaradılıştan
madem ki allah var.
ayıp ediyorsun seni yaratana...
çok çaresiz bir şekilde bu cümle dolanır durur kafatasında,
yalnız insanın boş odada boş bir evde sesinin yankılanması gibi...
......
geriye kalan o boş evde yankılanan sesten kulaklarda uğuldayan bir hatıra,
kırgın, üzgün, mutsuz olduğunda kişi, kendini adeta uyuşmuş zanneder. bu kendini içe çekme, içe kapanma durumu da yenilmişlik hissidir, hayat karşısındaki yenilmişlik.
Yaşamamak gibi bir nevi. Uzunca bir süre hiçbir şey hissetmeyince insan alışıyor. Aslında bir şey hissedince garipsiyor sonra; heyecanlanınca, üzülünce ya da mutlu olunca.
uzun süre boyunca fark yaratmak, iyi niyetle savaşmanın sonunda çevredeki herkesin sadece kendi keyfini düşünerek sizi yalnız bıraktığını gördüğünüz an itibarı ile başlayandır. '' neden uğraşıyorum ki ? '' diye sorup kendinize, köşenize çekilir, sarhoş olur, yalnızlığı ve sessizliği seçersiniz uzun bir süre.