yaşadığın evle,oturduğun şehirle alakası olmayan bir durumdur. herkes yaşayabilir bu hissi. içimizdekilerden kaçamadığımız sürece hep yaşarız.
bir evim yok. ailem ve arkadaşlarım yok. işim gereği sürekli hareket halindeyim. eşyalarım,kıyafetlerim bu yüzden çok yok. çünkü onları koyacak bir dolabım ve o dolabın olması için bir evim olması lazım. ama hayatım hep otellerde geçiyor. sanırım bu hayatta hiçbir şeye ait olamayan benim. üzülmeyin yine de hayat güzel.
şu aralar benimdir. okuduğum şehirde ki evime sığamıyorum. şehire hiç sığamıyorum. kendi evimi arıyorum. şu an kendi evimde, memleketimdeyim. dar geliyor.
sorun şu ki; kendime de dar geliyorum. imaj değiştiriyorum yok bir türlü olamıyorum. fazla mıyım, eksik miyim onuda bilmiyorum. sadece hiçbir yere ait olamıyorum, taşıyorum.
evim dediğin yerin anahtarının ucunda sallanan dandik, plastik çlingirden alınan anahtarlık sallanıyor oluşudur. hiç de heveslenmezsin güzel bi anahtarlık alıyım takıyım şuna diye.
bu, bana yurtdışına giden işcilerimizi hatırlatır. onlar kendilerini ne oraya ait hissederler, ne de buraya. hani derler ya 'arafta kalmak' bunu çok güzel ifade eder. onlar bizi bırkıp gittikleri zamanki yerde duruyoruz zannederler. oysa biz de ilerledik, o kişi değiliz artık. onlarsa bizi orada, aynen bırakıp gittkleri zamanki gibi zannetmekteler. bu nedenle sürekli bocalamaktalar, yerlerini aramaktalar.
içindeki sürekli gitme isteği, gittiğin yerde de mutlu olamamak, yolculuğun artık çözüm olmadığını anlamak.
(bkz: kafanı da beraberinde götürdükten sonra heryerin aynı olması)
Başlık "Hiç bir yere" demiş entrylerin çoğu "hiç bir şeye" ait olmamak üzerine girilmiş, söyliyim dedim .
gurbetlerin en zorudur bu sılası olmamaktır, gurbette çalışan birisi olarak yine bir gün bu durumdan yakınırkene, aynı iş yerde çalıştığım birisi söylemişti bunu bana: dua et özlediğin bir yer var. Hakikatinde doğru.
Bir de çocukluk ve gençlik yıllarınız şehir değiştire degistire gectiyse doğduğu memlekette büyüyenlerin eşiyle dostuyla geçirdiği vakitleri görürde kıskanırsınız. Bir çocuk ve genç için felakettir şehir değiştirmek, bir şehire ait olmamış olmak. çocukluk arkadaşlığını, gençlikte dostlugu ya hiç yasamamış olmak, ya da yaşadığından bir şey anlamadan unutmak-unutulmaktir.
"Sahip" olmak için önce "ait" olunmalıdır. Hic bir yere ait olmamak çocuklukta ve gençlikte hic bir seye sahip olmamayı doğurur.
Şunu da söylemek isterim ki; aynı şehirde doğup, büyüyen herkes bu saydıklarıma sahip olacak diye bir şey yok. ama aidiyetsizlik sahip olmak istesenizde bunu imkansız kılıyor.
en güzelidir. hiçbir yere ait olmayan insan en güzel yalnızlığı yaşar. bir yere bağlanmaya başladığı an dayanamaz, gitmek ister. gitmelidir de. kalsa yapamaz, kendisine ihanet etmiş gibi hisseder.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
mesela turuncuya, ya da pembeye.
ya da cennete ait olacaksın.
çok sahiplenmeden,
çok ait olmadan yaşayacaksın.
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi hem de hep senin
kalacakmış
gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın. ucundan tutarak..
her insanın olması gereken durumdur aslında. bir şehre ait olduğunuzda o şehir sizin olmuyor. dünyaya da ait değilsiniz. sadece bir nesneyiz yani cümle içerisinde. e hal böyleyken neden bu kendini önemli hissettirme çabası. bir yere ait olmana gerek yok ki be adem evladı. yaşa, değiş, değiştir. ancak böyle yaşadım dersin. diğer türlü evin köşesine ait fiskostan ne farkın kalır ?
bağlanma duygusunun olmaması demektir. kişi kendini ne zaman bir yere ait hissetse içinde bir şeyler gitmek, kaçmak ister. birine ait olmak da istemez bu insanlar çünkü bu onlara aykırıdır.
Konstantin Kavafis 'in Kent şiirinde bahsettiği duygunun ta kendisidir.
" Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim dedin.
Bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz yargısıyla karşı karşıya
Bir ceset gibi gömülü kalbim
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün
boşuna bunca yılı tükettiğim ülkede (K. Kavafis)"
ordan oraya hep bi yerlere tutunmaya çalışırken aslında tutkunu olduğun sey, o üstünde yeni bir yere göçene kadar, henüz yalnizca sana ait olan "yabancı kalabilme korunagi" ve saklandigin özgürlük zırhıdır. içine kimsenin henüz girememiş olduğu,delememiş olduğu o zirh, seni analiz etme hakkına sahip olamadıkları, yasak alanlarina henüz tecavüz edemedikleri zaman aralığıdır, güncel modern hayat sisteminin sana sorduğu genel sorulardan ve ancak maddi terazide tartilabilir zenginliklerinle(ev, araba, es, iyi bir is) yer alabildiğin o teraziye çıkmadan kacip ordan uzaklaşmanın tadıdır. aslında sen kendini ararsın yollarda, geçmişindir kaçtığın bi bakıma ama kafandakiler ve geçmişin izleri silinmedikçe nereye gitsen rahat yoktur. keşke en başına dönebilsen ve başka kararlarla aynı dönemeçlere girebilsen....
hissettiğim duygu. bu duygu beni rahatlıktan, özgürlüğe, özgürlükten, rahatlığa savurup durur. koca istanbul'da bir süleymaniye vardır doğup büyüdüğüm yer. bir orası biraz hissettirir. onun dışında her yer belli bir süre sonra unfollow!
ara sıra gelip, hal hatır sorup sonra tekrar gelmek üzere uzaklaşan his.
her insanın başına gelen, bazen boşlukta hissettiren bazen yalnızmış hissi veren duygudur kendileri, kötüdür. insanı çok yerlere sürükler de sonra nerede buldurur bilinmez,
insanoğlunun ait olduğu yerden, kişiden, durumdan sıkılıp devamlı aradığı durumdur. lakin öyle bir durum söz konusu değildir. çünkü hep bir arayış ve aitlik hissiyatı isteriz. özgürlüğün adı boşluklarda yüzmek değildir. gayet de aitlik hissiyatını bilerek yaşanabilir.