din dersinden muaf olabilmek için ateist olmak şeklinde bi başlık açmıştım. evet işin özeti bu! aslında mümeyyiz olan hiçkimse gerçekten kimse ateist değildir. reddetmek işine geliyordur çoğunun. ya da topluma uygun olmayan davranış ve söylemlerine tahammül genişliği sağlamak amacıyla reddederler.
zira gerçekten inkar eden bir insanın içinde sevgiden, duygudan eser olmaz. vicdanı yoktur bir kere bunların. değer yargıları bile dinden doğar zira.
zaten ateistim diyenlere dikkat edin. bir yandan reddederken bir yandan da kendilerini hayır işlerine adarlar. böylece her ne kadar reddetseler de birgün karşısına geçtiklerinde yaradanın affedilmeyi umarlar.
katılmadığım olgudur. ateist insan dini tamamen reddedip, dinin buyruklarının tam tersini yapan insan değildir. ateizmin değer yargılarıyla ilgisi yoktur. ateist insan bazı şeyler ona mantıksız geldiği için reddetmeyi seçmiştir. başkalarına iyilik yapmaktaki düşüncesi dindarlarınki gibi sevap kazanmak değil, karşısındakine "gerçekten" yardım etmek istemesidir. çünkü ona göre bu dünyadan sonra bir ahiret yoktur. bu yüzden ne yaşarsa bu dünyada yaşamak ister, bu dünyada güzel yaşamak ister, ve başkalarının da en azından mutlu ölebilmesini ister. bu yüzden, aynı karakterdeki bir müslümanla ateisti karşılaştırdığımızda, bana göre ateist müslümandan daha cennetliktir. çünkü müslümanın iyilik yaparken her zaman bir beklentisi vardır: cennete gitmek. ama ateist ne yaparsa yalnızca iyilik için yapmıştır.
konuyu uzatmayayım; ateist insan gerçekten tanrının var olduğuna inanmayabilir, din hadisesi ona saçma gelebilir, ve bunun onu kötü bir insan yapmayacağı gibi din dersinden muaf olamayacağı anlamına da gelmez.**
bir insanın iyilik yapması 'abi işte inanıyor aslında içten içe onun için böyle iyilik falan yapıyor. yarın bir gün karşısına tanrı çıkınca savunulacak bişeyleri olsun diye hep.' demek biraz saçma bi bakış açısıdır.
'din olmasa iyi insanlar iyi kötü insanlar kötü şeyler yapacaklardır ama iyi insanların kötü şeyler yapabilmesi için din gereklidir.'
ayrıca; kimsenin içindeki sevgi için, saygı için, vicdan için yaratılmış bir aracıya ihtiyacı yoktur. insanlar din olmasa da sevebilir, din olsa da nefret edebilir.
değer yargıları dinden doğmaz, değer yargıları dinler gelmeden önce yaşamış toplumlarda da vardı. dinlerin oluşması değer yargılarına bağlıdır diyebiliriz ama. o kitabı yazan adamınız o değer yargılarını köküne kadar kullanmıştır. onun için her din kitabı 'hoşgörüden, sevgiden, saygıdan' falan bahseder. ha ama hoşgörüden bahsederken 'sizden olmayanı öldürün.' de derler. haçlı seferleri olur ondan sonra, cihad çağrıları olur.
dinler insan içindeki sevgiyi yüceltmez aksine insanın içindeki sevgi değerini düşürür. kendine güveni düşürür. düşünme anlayışını kısıtlar. vicdanının sesini dinletmez, ben sana böyle söylüyorum, doğrusu bu inanacaksın bana der.
ve tabii ki 'tanım': yanlış bir bakış açısıyla yazılmış, doğruluğu olmayan söz.
iyilik yapıyor çünkü yarın bir gün ahirette cennete girebilmek için diye iftira atılan oysa ki zaten ahirete inanabilse neden durup dururken ateist olma gereği duyacak olan kişidir ateist.buu iftirayı atanlarında bu söz ile neden iyilik yaptığı ortaya çıkmaktadır sadece çıkar amaçlı davranışlar yani karşılığı olmadığını bilse kimbilir neler olucak.
sonuç olarak tamamıyla subjektif bakış açısı içeren yanlış olduğu aşikar olan söz.
her iyi şeyi dine mal etmeye çalışanların düşüncesi. ideal ahlaka insan bambaşka yollardan da ulaşabilir ve asıl amaç ona ulaşmaktır. insanın her zaman dinin sunduğu ödül ceza sistemine (cennet, cehennem, günah, sevap, arş-ı ala vs.) ihtiyacı yoktur buna ulaşmak için. bazıları soyut kavramlar üzerinde kafa yorarak da ulaşabiliyor.
insanların kötü şeyler yapmasını din engelleyemez aslında ve vicdanla dinin hiçbir bağı yoktur. bir ateist olarak diyebilirim ki 'kimseye kötülük yapmayı düşünmedim, insanlar için en doğrusunu en iyisini düşledim hep. benim iyi bir insan olmam için bir patrona ihtiyacım yok. çünkü zaten beynim vicdanımı kontrol eder ve o buna izin vermez.'
insanlar eski çağlardan beri bişeylere inanma ihtiyacı duymuştur belki. yağmurdan korkmuşlardır onu tanrının gazabı sanmışlardır. şimşeğe tanrı demişlerdir. o zaman ne kadar saçma şeylere inanıyorlarmış değil mi? ya peki şimdi inandığınız şeyin çok mantıklı olduğunu size kim söyledi? ilkel dürtülerinizle hareket etmediğinizi size kim söyledi?
doğmatik bir fikirdir din ve dogmalar her zaman insan hayatına kötü etkiler yaparlar. bazen algılarınızı geniş tutmanız gerekir. o zaman iyiyi ve kötüyü ayırabilir, doğru yolu seçebilirsiniz. kimsenin de inanmadığı bir şey için ' aslında içten içe inanıyorsunuz çünkü mantıklı insan böyle düşünür.' demezsiniz.
inanıyorsan inanıyorsundur, inanmıyorsan inanmıyorsundur. her iki durumda senin iyiyi ve kötüyü ayırt etmek konusunda eksik kaldığını göstermez.
buna en güzel yanıtı üstad necip fazıl vermiştir
Siz bana gerçekten yok olan bir şeyi gösterebilir misiniz ki, yok'u ispat edebilesiniz? Gösterebilecek olsanız zaten o şey yok değil, var olur. Gösteremeyince de yok demeye imkânınız kalmaz! Allah'a yok diyebilmeniz ayrıca ispat ediyor ki, o "var"ın ta kendisi, "yok"un da yaratıcısı...
çocukken yalnız kaldığı anda camı çerçeveyi indirip, kendinden küçük kardeşinin saçını çeken, yerde karınca ya da böcek gördüğünde o ufacık ayağıyla ezen haşarı büyüyünce nasıl oldu da karşıdan karşıya geçen ihtiyarın elinden tutmaya, kanadı kırılmış yaban güvercinini veterinere götürmeye başladı.
olgunlaştı öyle mi? peki olgunlaşmak ne demek? ya da iyi bir insan olmak ne demek?
eğer seni yaradan bir güç yoksa ve öldükten sonra yaptıklarından sorumlu olmayacaksan hayatın anlamı ne?
silindikten sonraki zorunlu tanım: doğru ile yanlışı ayırabilenlerin ateist olabilitesini reddeden felsefe.
üstünde fazla düşünülmeden yapılmış bir önerme. bir felsefe değil.
ama siz eğer ki 'bir tanrı yoksa hayatın anlamı ne diye?' bir soru sorarsanız size bunun için olası bir cevabı verebilirim; (bkz: nihilizm)
hayatın anlamlı olabilmesi, yaptıklarımızın değer kazanabilmesi hatta yaptıklarımızın bir değeri olması için bir tanrıya ihtiyaç yok. 'hiçten geldin ve gene hiç olacaksın.'
doğruyla yanlışı ayırabilen her mantıklı insan, ona aşılanan düşüncelerden kurtulabilirse dinin gereksizliğini görür. ve işte o zaman diyebiliriz ki; 'hiçbir mümeyyiz bir dine mensup olamaz*, mantığı buna engel olur.'
bir dini benimseyen insanlar iyi ve zaten mütedeyyin insanlar olduğundan o dini seçmezler. iyi bir insan ve kul olmak için din seçerler.
aslında her insanın içinde psikoloji biliminde uzun uzun anlatıldığı üzere ilkel güdüler vardır. yani diğer insanların haklarına tecavüz edebilecek sonuçlara yol açacak dürtüler. eğer insan din-vicdan (ayrılmaz ikili) sahibi olmasa her fırsat bulduğunda bu ilkel dürtülerine yenik düşer.