* hayatın tadını çıkararak, ölümden korkmadan, cesur kararlarla hayatı sürdürerek yaşamak. zamana anlam katarak ve onu renkli kılarak hayatı devam ettirmektir.
çoğumuz şikayet ederiz, ' hayat neden bu kadar rutin? neden ben de herkes gibi mutlu olamıyorum? ' diye. oysa hepimizin eline altın fırsatlar geçer, gücümüz vardır ama biraz korkarak, biraz endişe duyarak fırsatları kaçırırız. eğer gücümüz yettiğince hayata bir şeyler katarsak, hem kendimiz hem de çevremiz için dünya ufak da olsa anlam kazanır.
aslında son derece tehlikeli bir durumdur bu. insanı gereksiz günlük hırsları peşinde koşmasına neden olur. bu demek değildir ki insanlar üzerlerine düşen vazifeleri yapmasın nasıl olsa öleceğiz diye yan gelip yatsın.
ancak sanki hiç ölünmeyecekmiş gibi davranıp insanların haklarına tecavüz edilmesin insanların kalbi kırılmasın.
ani dayasiya yasamaktir. korkmadan, pismalik duygusu barindirmadan. tuketilen bu dolu zamanlar her gun tuketilen omurde guzel anilar olarak hatirlanacaktir.
ölünce sik gibi kalmanın sebebidir, hep bu toprağın üstünde olacağını düşünerek yaşamak ,hayat bir gündür o da bugündür fikrinden gelir ,kişinin sürekli öleceğini düşünmesi de manyaklıktır ama gelecekte yaptıklarından sorumlu olacağını bilerek ve hayatı sindirerek yaşaması gerekir arada hatırlamalıdır ,bu dünya sadece bir yansımadır.
hayat çok ucuz denilesi eylemdir. çünkü çoğumuz böyle yaşıyoruz ve yaşamalıyız yoksa bu hayat çekilmez ama dalgınlık anlarında hayatımızın pamuk ipliğine bağlı olduğunu unutmamalıyız. örnek: cep telle konuşurken yolda yürümek büyük tehlike demek.
insanı diğer canlılardan ayıran en temel özelliklerden biri; bir gün öleceği gerçeğiyle yaşamak. böyle yaşamak büyük zulüm vesselam ama yinede güzel be her an aklında ölüm olanın yaşayacak hiçbir şeyi de yoktur zaten.
kötü, çok kötü.
daha çok gözünü para hırsı bürümüşlerde görürüz bunu.
bu şekilde bir yaşamın o kadar da iyi bir şey olmadığını anlaması da çok geç yaşta oluyor ya da hiç olmuyor.
biraz daha kazanayım, biraz daha biraz daha derken sonra:
aslında çoğu zaman hiç yaşayamadan ölmektir. çoğu insan 20li yaşlarında ölür ve 80li yaşlarında gömülür. bu yüzdendir ki öleceğini bilerek yaşamalıdır her birey. zira zamanımız gerçekten kısıtlı. richard dawkins'ten bir dizeyle bitirmek istiyorum vaazımı: "milyonlarca yıl süren uykudan sonra gözlerimizi renkli, hayat dolu bir gezegende açtık. ama bir kaç on yıl sonra tekrar kapatmak zorundayız. bu yüzden endişelenmek yerine hayatınızı yaşayın."
ben böyleydim lan onda sonra başıma ne geldi toplanın beyler hanımlar anlatıyorum
tarih:30 mart 2013 günlerden pazar
yer: ankara - sincan devrimler caddesi
sevdicekle beraber beşevlere gideceğiz . yola çıktık neyse tartışa tartışa gidiyoruz. hızım 60 km civarı caddeye " T " şeklinde bağlanan bir yoldan öküzün biri öyle bir çarptı ki bize sağ tarafımızdan. havalandığımızı hatırlıyorum motosikletin savrulduğunu hatırlıyorum ve kaskın vizöründen yıldızları gördüğümü.
dizlerimin üzerine düşüp yuvarlandım ve sırt üstü sürüklenip durdum. tabi bu 2 sn lik sürede hayatı film tadında yaşıyorsun gerçekten. ayağa kalktım dizlerimden kan akıyordu. sevdicek ise sırt üstü hareketsiz yatıyordu. aramızda 5 m den fazla mesafe vardı. seslendim hemen cevap verdi ve ilk şoku atlattım. sonra yanına gittim yerden kaldırmadan ambulansı bekledik.
o günden sonra hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamamaya başladık işte