hiç yazılmamış bir hikayenin hikayesi

    1.
  1. Belki de bir daha hiç yazılmayacak bir hikayedir kim bilir?... Hikayenin hikayesidir bu, portakalın suyunun suyu gibi, bilindik hikayelerin tanıdık bir dille yazılmış sıradan bir versiyonudur:

    Günün birinde kalabalık bir şehirde, genç bir şarkıcı yaşarmış, ekmeğini barlarda, özel gecelerde, partilerde şarkı söylerek çıkartırmış, arada bir kendi sözlerini, kendi sözlerine bestelerini de yaparmış, üretmek onun yaşam kaynağıymış, ürettikçe var olur, yaşamına anlam katar, yaşamına anlam kattıkça da, hayatın anlamını, özünü bulmaya yaklaştığını hissedermiş; ama gelin görün ki onu gerçekten tanıyan, onu gerçekten seven bir tek Allah'ın kulu yokmuş.

    Tamam belki, onunla vakit geçirmek hoşmuş, onu mutlu edenler oluyormuş zaman zaman, bazıları yüzüne gülüp arkadan beceriyor, bazıları en ufak yanlışında yüzüne çemkiriyor, bazıları da ona duydukları saygıdan ve korkudan ne yaparsa yapsın ses çıkartamıyorlarmış. Şarkıcının istediği bu değilmiş ama, o sadece gerçekten sevilmek, sevildiği için saygı görmek, ilişkilerini bu sevginin ışığı altında beslemek, ilerletmek ve daim kılmak istiyormuş hep.

    Şarkıcının bilmediği bir şey varmış oysa ki; o da kimsenin kimseyi sevmek zorunda olmadığı ve herkesin kendisini sevemeyeceği gerçeğiymiş, hoş belki de içinde bir yerlerde bu bilgiye sahipmiş ama o hiç gerçek, saf, menfaatsiz sevgiyi tatmamış ki…

    Şarkıcı çevresinden göremediği sevgi hissini, ailesindeki çatlamaya başlamış güven ve sevgi — saygı duygularıyla iyice kaybetmeye başlamış, artık kendisi de kimseye güvenemez, kimseyi sevemez olmuş. Oysa o kadar tanıdıkmış ki ona sevecen, sempatik ve güvenilir olmak, kendisinde olan değerleri ailesinde bile bulamamaya başlayınca bu sefer kendisi de freni boşalmış kamyon gibi her şeye, herkese bodoslama dalmaya başlamış…

    Şarkıcı için artık başkalarının duyguları önemli olmamaya başlamış, bestelerini artık sevdikleri için değil özlem duyduğu sevme ve sevilme duygularına atfen ve hayal ettiği ideal sevgililerine yapar hale gelmiş.

    Şarkıcı öyle böyle değil, büsbüyük ve besbelli bir boşluk içerisinde kaybolup gidiyormuş, bu gidişe kim dur diyebilirmiş ki, sadece işiyle ilgilenen ruhsuz bir adamı kim ne yapsın ki. Bilinçaltında onu rahatsız eden onca hayalkırıklığı, onca onulmaz pişmanlıklar, yaralar, yaralılar varmış ki, şarkıcı artık üretmekte bile zorluklar çekmeye başlamış bir zaman sonra. Şarkıcı vermiş kendini alkole, vermiş kendini cıgaraya, vermiş kendini, vermiş de vermiş…

    Gel zaman git zaman derken, şarkıcının karşısına bir sevgili çıkmış, sevgili… içinde sevgi denen şeyi barındıran insan, yüreğinde sevgi olan insan, yani sevgili… Geçmişteki balon sevgileri unutturacak bir sevgili… Almış o sevgiliyi şarkıcı, bağrına basmış, «nerelerdeydin bunca zamandır, o kadar ziyan oldum ki, o kadar harcadım ki kendimi yokluğunda, ama seni seveceğim, söz veriyorum, pişman olmayacaksın beni bulduğuna», demiş.

    Şarkıcıya mutlu bir son yazıldı, ama şimdilik, ileride ne olacağı ne biteceği belli olmaz, ailesiyle arası şimdilik yine aynı, çevresi yine aynı kokuşmuş çevre, bir tek hiç kavuşamadığı sevgiye kavuştu, acaba bu kendisini içine düştüğü ve kaybolduğu, koyu, dipsiz ve kurak kuyudan kurtarmaya yetecek midir?...

    Bilinmezliklerle dolu şu hayatta, şartlarımızı değiştirmek bazen elimizde bazen de değil, değiştirmek elimizde olan şartlar için Tanrı bize cesaret, değiştiremediklerimiz için metanet, değiştirebileceğimiz halde değiştirmeye cesaretimiz olmayan şartlar için de selamet versin.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük