bu tip insanlar o kadar büyük bir nimet kaçırıyordur ki... şöyle bir örnek verecek olursam: bir kaç yıl evvel bir arkadaşım inatla kokoreç tüketmek istemediğini ama kokusunun çok hoş olduğunu söylemekteydi bütün masrafları karşılayacağıma ve ona sadece midye ısmarlayacağıma söz vererek, kolundan tuttuğum gibi, ismi lazım değil bir kokoreç evine soktum. sonra binbir çeşit dil dökmeyle ona bir adet tadımlık çeyrek koko söyledim ve kokonun gücüne bir kez daha şahit oldum. kokoreç yemeyi reddeden embesil arkadaşım, birden godzilla gücüne ulaştı ve iki yarım koko daha yiyip, üstünede dört midye dolması çekip, iki dev ayranla da cila yaparak nirvanaya ulaştı. zannedersem o gün bugündür öyle bir lezzet tattığı için bana teşekkür etmekte. baylar bayanlar işin özü şudur ki kokoreç yiyin, yemeyene de zorla yedirin, yedirin ki dünyanın bütün nimetlerinden faydalansın, gözü açık gitmesin garibanın.
ben kokereci taddım çok da seviyorum ancak arkadaşlarımdan tam da bu tarife uyan kişiler var kokoreci hiç tadmadıkları halde sevmiyorlar bunlara şaşıyorum ve diyorum ki kokorecsiz bi hayat olmaz .
hayatta bazı şeyler vardır; bilmek, anlamak, hissetmek için dahil olmak gerekmez.
mesela;
cinayet işlemenin yanlış oldugunu saptamak için adam öldürülmez
10. kattan atlayınca zarar göreceğin olasılıgının varlıgını algılayabilmek için 10. kattan atlamak gerekmez...
işte bunun gibidir -benim için- kokoreç yemek.
ben bu insanlardanım işte. ama kokusu yetiyor diyebilirim. üstelik el kadar bebeyken bile duyduğumuz onca şehir efsanesi yememem için geçerli bir neden.
küçükken kokoreçin bağırsak eti olduğunu bilmiyordum. haliyle löpür löpür yiyordum. gayette lezzetlidir. ancak bağırsak eti olduğunu öğrendiğimden beri kokoreçle arama bir perde çektim. artık yemiyorum. ama bu tadı iyi olmadığı anlamına gelmez. hiç tatmayanlar ön yargılarını bırakıp tatsınlar bence.