saat 17:26. yalnızlığımdan bunalmışken, dün hiç tanımadığım biriyle konuşmaya başladım. hava su derken konu müziğe eski aşklara döndü. hiç bu kadar rahat hissetmedim, güzeldi hem de çok. bir türk kızından beklenmeyecek kadar güzel. ama beni çeken güzelliğinden başka bir şey vardı... sanki konuştukça rahatlıyordum. dün akşam üzerinden beri konuşuyorum hiç sıkılmadım. aklıma ne gelirse, dert tasa müzik aşk ne denk gelirse...
ve sözlük bu muhabbet sulanıp ya da bitecek diye çok korkuyorum.
Aptallığın dik alasıdır. Dertleştiğin kişi seni bir yere kadar anlar ama sonrası gelmez, çünkü bahsettiğin kişileri tanımıyordur bile, yada değer verdiği biri değilsin ki seni ancak yarım kulakla dinler. Yada karşılıklı menfaatten öteye geçemez, sen onu dinlersin o seni dinler aslında her iki tarafta sadece kendini dinler. Tanıdığınla dertleşmekte ayrı bir mesele. Samimi olamazsın gidip başkasına anlatacağından çekinirsin. En iyisi günlük tutmak ama günlüğünü başka birinin okuyacağından korkarak değil samimi bir şekilde yazmak.
karşıdaki insanla durumunuz eşit olduğundan mükemmel olan durumdur. içinizi rahatça boşaltırsınız, ve karşınızdaki insanı günlük hayatta sizi dinliyormuş gibi yapan insanlardan daha yakın hissedersiniz.
20 yıllık arkadaşınızın artık ne tepki vereceğini bildiğiniz durumlarda; onun az tanıdığız bi' arkadaşıyla dertleşilebilirsiniz. Sizi de tanımaz etmez tam olarak. Sizi tanıyan kişilerden daha düzgün yorumlayabilir anlattıklarınızı.
bir çok kez yaptığım ve yapmaya da devam edeceğim şey.
sadece dinleyip üstüne sizi savunan yorumlar yapıyorlar. rahatlatıcı hemde her gün yüzlerini gördüğün birileri derdini öğrenmemiş oluyor.
tercih etmediğim şey. sorunlarımı kendi içimde çözmek beni daha çok rahatlatıyor. çok yakın bulduğum insanlarla dertlerimi paylaşıyorum ama can en sıkıcı kısımları hep kendime saklıyorum. dertleri paylaşmanın da bir ahengi vardır. karşımdaki kişi benim gözümden göremeyecek hiçbir zaman hayatı. samimiyetin içerisinde empatinin de bir sınırı olduğunu düşünüyorum.