yazar kalemini aldı ve kendisini bi arayışın içine attı aniden. yılları karışmış bir takvime anlamsız notlar almaktan sıkılmayan bu insanların asla okumayacakları bir yazıyı kaleme alma özlemini bastırmadı ilk defa. yazmaya başladı...
hayır başlamadı.
başlayamadı olmayan birşeyi yazmaya. tüm olmuşları zaman çizgisinde kaybedebilmiş olmasına rağmen olmayan birşeyi açıklayamadı kimseye. derin bir nefes aldı ve yıllardır sahip olduğu etrafı iyice soyulmuş kalemini karanlığın içine doğru bıraktı. gözlerini kalemden ayırmadan dudaklarını kalemle buluşturdu. tuttu ve gömlek cebine yerleştirdi eski dostunu.
bir masal çizmeye başladı, gökyüzünü de bu suçuna ortak etti elbette. yıldızları gördüğü halde inanmamakta direten kalplerine siyah boyalar çekmiş o insanlara farklı bir rengin de mümkün olduğunu göstermeye çalıştı.
yazılacak olan duygularsa şayet, insan bazen ne kadar büyüleyici yazarsa yazsın yaşamayan anlamıyor. yazan da öyle yoğun yaşıyor ki, ne kadar büyüleyici ifade etse de yine de yeteri kadar iyi ifade edemediğini düşünüyor.
duygular kolay yazılmıyor.
duyguları kağıda dökmek sadece onları sınırlandırıyor.
istediğin maviliklerde kaybolabilir misin?
aklından akıp gidenlere ragmen...
bir kuyu düşün ki içinde ben. sen yukarıdan geçen bir keşiş. kuyudakine bakıp da nasıl mutlu göründüğüne aldanma. sadece geçmiş...
o mutlulugun içine atlayıp kaybolmaya başladıgında sen de geçmiş olacaksın. yukarıdan bakıp eğlen sadece, kahkahalarla!
başlarken gün olur da birisi okursa diye düşünmüştüm önce.. "anlayacak"tı okuyan benim anlattığımı, sanki ne anlatırsam.. her şey "neticelenmiş" olacaktı, - yaşamaktan şikayetçi değildim ama - onlar okuduğuna göre ben çoktan gitmiştim bu dünyadan*, kalanlar başka dünyayı görecekti..
çocukluk, her zamanki..
sonra iş değişti, bilmem ki ne kadar zaman sonra.. bilmem ki ne kadar.. daha benim için yazdım, daha değişikliği hedeflemeden..
..
gün olup da insanların onu okuyabileceğinde, kimse okumadan önce ilk okuyabilecekten istedim: "çekmecemde defter var, yazdığım kısmı hiç okumadan yırtıp atar mısın?" diye..
ne yazmıştım hiç bilmiyorum şimdi..
okundu mu, yoksa dediğim mi yapıldı, onu da..
..
yıllar sonra önceki yazdıklarımı buldum.. hani başkası okusun diye olanları.. güldüm de okudukça, hep olanı gibi kendimi de rezil hissettim.. hani olur ya: "ne salakmışım"..
yine tutayım, dedim, bu ara.. kimse önemli değildi bu kez, ben de dahil..
"neyse"ler boğdu cümlelerimi, umutlar doldurdu tüm satırları.. günlüke yaşananlar nadir yer aldı, gelecekten de, boşluklarından da onlara yer kalmadı..
sandım bu kez olacak.. kimse okumasın, okunmadan bir şeylere yarasınlar..
yazmak bir işe yarasın..
..
bu kez yıllar geçmeden, üstüne dereler tepeler akmadan elime geçtiler.. sıkılan insan her şeyi bırakır ya, yazmadan hayır görmeyince ben de bırakmışım işte..
yırttım hepsini.. önceden güldüklerimi de, sonrasında gördüklerimi de..
geçmişi yırtmak gibi geldi, her dakikayı geride bırakmak.. kendimden vazgeçmek, olabildiğince boşluğu/yokluğu kabullenmek..
..
bir daha da yazamadım pek, kimsenin okumayacağı bir yazı..
okunacaklarda da bir şey yazamadım zaten..
boşluk planı tutmuş, istenen olmuş demek ki.. istediysem eğer..
yırtması da her şeyi daha kolaylaştı ki..
gerek bile yokken..