belki hiç gelmeyeceksin zira ben de seni hiç beklemedim. öyle ki bir anda çıksan bir gün karşıma şaşırmayacağım. belki selamlaşacağız, konuşacağız sonra vedalaşacağız ve farklı yönlere gideceğiz belki ama bil iki adım attıktan sonra bakmayacağım geriye bende. sen de bana bakıyor musun bak onu da merak etmeyeceğim. yok hayır hiç böyle düşlerim olmadı benim.
özlemden kafamı duvarlara vurduğum günlerde teselli eden çok oldu. özlediğimi inkar ettiğim, özlediğimi iddia edeni düşman bellediğim dönemlerdi bunlar. kötü söze aldırmadığım gibi lanet huyumdan sebep teselli edenlerin de susmasını diledim hep içimden.
bir zaman sonra bastırmayı bildim şiddete meyilli özlemimi. eskiye bakınca da anlıyorum hırçınlıklarımın sebebini. üzüntülerim olgunlaştırmasa da beni, çocuksu beklentilerimi dindirdi ama bil hırçınlığım öfkem hep özlemimdendi.
gelmen şart değil. beni araman ya da düşünmen hatta özlemen. istersen hiç özleme. sevmek bile şart değil bilir misin özlemek için? en bağımsız duygulardan çünkü bu, takmaz hiçbir şeyi. karşılık beklemez. özlendiğini bildiğin için özlemezsin. özlenmediğini farkettiğinde özlemekten vazgeçmezsin.
sadece özlersin. özlenenin haberi dahi olmaz belki bundan. olmasın zaten gelmeyecekse, bilip de gelmezse özlem dert olur çünkü insanın içine.
şart mı birlikte olmak? burnumda tüttüğünü, yüzünü, sesini, bakışını özlediğimi mi sanıyorsun ya da? ben bilmediğim bir şeyi özlüyorum, hiç yaşamamış olduklarımızı, yüzünü hatırlamıyorum *, bir iki bakış hatırımda ama.
"unut" diyorlar. gelmezsin biliyorlar. unuttuğum çok şey var elbet sana dair. hatırlamak için bir gayretim de yok işin tuhafı. o da umrumda değil. varsın seninde olmasın ama bastırmam özlem duygumu. gittiğin gün biliyordum gelmeyeceğini, daha o günün gecesi özledim seni. yaşım ilerledikçe, "kalsaydın neler yaşardık birlikte" sorusu her aklıma geldiğinde, verdiğim cevaplar neticesinde daha çok özledim seni. kendine pay çıkarma, özleyen yalnızca benim ve bunu bana düşündürtenler sebebim.
vazgeçmiş gibi gözükmek istemem zira özlemin yerini başka bir duygunun kolayca alabileceğini bilenlerdenim. fırsat kollar halde berisinde duran nefret'e ya da kin'e teslim etmem bu duyguyu.
bir özlemdir öyla ya da böyle, ama bilinçsiz da olabilen bir gerçeklik. çünkü bilinç her zaman acıyı hazırlamıştır bu gibi meselelerde. [bazen mısraları kuşanır gelin kızlar, takındıkları koyu kırmızı kuşaklarda. bazen de denize özenir gözler, ''yosunmuşuk!'' falan derler;] aslında bir nevi bu bilinçsizliği kabul etme olayıdır bu, bile bile uyanmamaktır görülmek istenen rüyadan. beklenen de rüyadır. ötesi yalan gibi, salt spekülatif ne gerçek ne de elle tutulabilir.
aslında biz hep herşeyi sonlu bildik; çünkü ''bitiş!'' diye bir kavrama inandık; ama maalesef aynı zamanda umutsuzluğa da. inanmak başarmaktır ya da başaramamaktır neye inandığınıza bağlı bu. umutsuzluksa, son da yoktur.[haliyle bunu ötesinde de ne ''bit' vardır ne de canınızı satılığa çıkaracağınız ''bit! pazarı''] bir heykel vardır bir taş vardır bir de heykaltraş; biçimlendirdiğiniz ruh ve sizin bekleyen donuk silüetiniz.
aslında inanmamak da bir şeye inanmaktı her zaman; çünkü umutsuzluk vardı. acı vardı; çekebliyorsak ya da belki çekişmeliydi hayat, çekemiyorsak çekinik kalıyorduk daima bişeylere. aslında hep umutlu büyüdük zayıf olduk; umutsuzluk bazen umudu da çağırabilirdi.
ve bunlar dahilinde paylaşabileceğimiz yalnızlıktan öte bişey yok, birliktelikler iki yalnızlık demekti. o da başlı başına bir etmezdi! aslında onu bile paylaşamadık çünkü; sakınaklı olduğumuz paylaşılamayan yalnızlıktı. sonuç yek başına bir serkeşlikten öte bişey değil; herkes kendine bikes!
sonra; dört duvar arası köşebaşı yalnızlığı. başkaları bilir bu duvarların ne kadar çarptığını insanları. hiç bir köşenin rengi aynı değildir ve herbir köşe-ücrası renksiz kalmıştır hep, oysa hep bunlara renk katmayı amaçlamıştık görünen yanlardan öte, beklemenin doldurduğu çok renksiz boşluklar olaraktan gördük bunları.
aslında yalnızlık kalabalık dağında kıtlık-kırandı!
sonrasında; beklemek ve yollar. bunlar arasındaki benzerlikler hep şaşırtmıştır beni; yollar yılan gibi kıvrılırdı bir yalnızlıkta, kendinin izinden giderdi hep, yolları rüzgar süpürürdü; beklemeyi ise hamarat kızında zaman. sonra mı? her zaman baskın gelen gailedir; ve gene aynı sicimi dengesizliğin; bekleme ile kişi arasındaki zamansızlık.
sonrasında bir çatal yürektir insanlık. bir gönlü aya bakar birisi çaya; ay yalnızlığın, çayda incebel-in[citanesi]. ikiye bölünüp farklı yolları izlemekten yolsuluğa düşmekten öte yapabildiği bişey yok! anarşist kalbimiz bile göründüğü gibi ''nizamsız-karakuşi''.
aslında bilir misiniz; hep korkar yalnızlıklar. saklayacak bişey ararlar; zamandan ya da geçmişn şimdisinden. peki yeknesak-lar? sakladığı kaybolup gidişidir kendinin zamandan. korkuyor, kaç yol ağlamaklı korkuyor; kaç yıl doyasıya sevişende. ama biliyorum her suskun yeknesaklar[ı], ve korktuğu kaybolup gidişidir kendinin zamandan!
düşünceler her zaman aklın zinasını takip eder; elde edebildiğimzi kendi düşününde tınılarımız; doğanın adı yok; varsa bile dokuzbabalı-haramzade. siz nesepsiz deyin; biz nasibimizi düşüncede bulmayı hayal edelim; sonrasında aynı sonuç düşüncelerin üzerine bir çul gerilir.[nefesim düşüncelerimin avucuna cesimdir]
ah umutlar, hiç bir zaman deniz-alarga olmadı. hep olası bir ala[k]ar[ga]-anlık'dı teni karanlık göğümüzde.
[..]
hiç bir zaman gelmeyecektir; ve her zaman sol yanın acıyacaktır. acıyan kaburganda sakladığın kadınındır; ademin sana emanet ettiği!
not:sözlerde bir anlam aramayın herhangi bir anlamı yoktur..
(bkz: sensiz geçen günlerin kazası yok be sevgili)
telafisinin mümkün olmayacağı , onsuzluk = kimsesizlik gibi enteresan duyguların yaşandığı, içten içe beslendikçe büyüyen duygudur. Kimi zaman ölümle gelen kayıptır. Kimi zamansa gidenle gelen kayıptır. Bir gün silkinip kendinize geldiğiniz an kovmazsanız, sizinle birlikte yaşayıp gitmek isteyen, geçmişi size yamayan olumsuz bir özlem çeşididir. Bünyeye zarardır. ***
hiç geri gelmeyeceğini bilerek özlemek; gülümsemesini görmek tek kare yıllanmış bir fotoğraftan, kokusunu duymak eski birkaç eşyadan ibaret olur. onunla tekrar karşılaşabilmek de ancak rüyalara tekabül eder. allaha isyan etmek 'niye onu benden alıp götürdün' demek de biçare bir yakarıştır... ölüm hep en zamansızdır ve en acı ayrılıktır her zaman...
ya yerle birdir beklenen,
ya gökle bir.
ya bir kaçak kuştur,
ya bir esir.
bekleyenin bir gözü yolda,
bir gözü yaşla doludur.
beklemek umuttur,
dönmekse imkansız..
yoklugunda başkaları ile sevişmektir... ve sırtını dönüp kendinle başbaşa kaldıgında hiç gelmeyeceğini bildiğin halde "o"na ağlamaktır...
bedenin başkalarının yanında olsa da aklının "o"nda olması, "o"nu düşünüp tebessüm etmektir... umutsuzca telefona bakmaktır olur olmaz zamanlarda, "o" ise bilmeden bunları, beklendiğini bilmeden "o"nu yaşamaktır...
yaşamak "o"nla güzelken, "o"nsuz dakikaların kabusu ile korkarak uyumaktır...
"o" gelmeyecek olsada gittiği yöne bakarak ağlamaktır...
özlemek...
ağlamak...
ve hiç gelmeyecekken sanki hiç gitmemiş gibi yanında hissetmektir... acının doruklarına çıkıp sessizce haykırmaktır sonsuzluğa...
Nasıl geçti zaman ben de bilmiyorum. 7,5 ay olmuş işte sensiz yaşayamam sanırdım hep. Hani unuttum sandın biliyorum, herkes de öyle sandı zaten... Öyle güçlü durdum ki kimse anlamadı bile... adını anarken ağlamadım da kimsenin yanında; güldüm bile... Tek başımayken ağlayabiliyorum, kendime itiraf ediyorum seni özlediğimi. Bir daha öpmeyeceğin yanaklarım ıslak... Kucağına yatıp kalp atışlarını dinleyemeyecek olan kulaklarım duymak istemiyor gerçeği. Telefonumda hala numaran... Bu 7,5 ay daha kaçla çarpılacak ömrümde bilmiyorum... işin aslı, yaşıyorum anne... Günlük hayat, koşturmaca, geçiyor hayat...
Sen gelmeyeceksin biliyorum. Ama ben nasılsa bir gün geleceğim oraya... Beni yine öp geldiğimde...