Böle bardak kırılıyor ama sen israrla o bardaktan su icmeye calisiyorsun. Icemezsin yada icebilsen de canini yakar ama denemeye deger goruyorsun. Bardagi yapistirmaya toplamaya calisiyorsun. Ama bardak bunu istemezse sen denedikce tekrar dagilir.
Bu isin edebi kismiydi.
Birini seviyosun. Goruyorsun yada gormuyorsun (!) Diyorsun ki evet budur. Sonra noluyor agzina siciliyor. Ve sen israrla sicabilme riskini goze aliyorsun.
Hani bungee jumping yaparken bir iki sekiyorsun o adrenalin, o heyecan var ya, bayılıyorsun. Sonra üçüncüsünde yere sekerken ip kopuyor, yere çakılıyorsun.
sabah erkenden kalkmış, duşunu alıp en şık kıyafetlerini giymişsin. otobüs durağına gidip hiç gelmeyecek bir otobüsü beklemeye başlıyorsun. işte biz buna aşk diyoruz.
-lan olum küçükken sürpriz bir şekilde alınmış oyuncağın sende doğurduğu sevinci bildin mi?
--eee
-arefe günü bayramı beklerken sabırsızlanmayı, içinin içine sığmamasını bildin mi?
--ee yani
-sonra o oyuncaktan hevesini alamadan kırıldığı falan oldu mu?
--eehh eee
renkler herkes için nokta kom. o güne kadar yaşadığın bütün duyguların bir anda patladığını düşün böyle böğrüne böğrüne, sanki ılık bi mayıs sabahında kar yağıyo, gözlerin görme duyu organı olarak değil de sanki işitme işine yardım etmiş o ana kadar çünkü ne renkler eski renkler ne de ışık eskisi gibi karanlık. kaybedince yanarsın ağlarsın belki çeker kafana sıkarsın ama aşkı tatmadan ölmemek lazım be.
Bu zamana kadar aklında olan tüm düşünceleri sil demek gibi. Aşık olunca düşüncelerin değişiyor ve eski mantığın olmuyor. Şayet kişi malsa zaten vardır birileri.