bugün

o sabah da diğer sabahlar gibiydi. aynı. ellerini gözlerine sürte sürte bahçeye çıktığında annesini gördü. çamaşırları ipe asıyordu annesi. saçlarında gezinen elin sıcaklığını hissedip içeri geçti. elbiselerini giyip dışarı çıktığında baloncuyu gördü.

onlarca renkte balonlar kendisine gülümsüyordu. o da balonlara gülümsedi. annesi, baloncunun yanına gelip mavi bir balon aldı kendisine. tam eline verecekti ki balonun ipini, balon gökyüzüne doğru havalandı. koşar adımlarla anlamsızca tur atmaya başladı olduğu yerde.

balon, kendisine inat aynı seviyede şehir merkezine doğru hareketlendiğinde o da peşindeydi balonun. annesi, "boş ver bi tane daha alırım" dediyse de duymamadı. on üç yaşındaydı daha. neyin değerli ve güzel olduğunu bilmiyordu. herkes gibi.

şehri dik kesen sokaklara doğru dalmaya başladığında annesinin eve para ile müşteri aldığını biliyordu. bir gün tesadüfen görmüştü. canı yanmasına karşın hiçbir şey dememişti. yaşamak içindi binlerce kez ölmek. binlerce ölüyordu şimdilerde.

ilk sokakta üç kişi genç bir kadını köşeye sıkıştırmış tartaklıyorlardı. iki dakikalığına durup baktı insanların gerektiğinde ne kadar küçülebileceğini teyid etmek için.

devam etmeye başladı yoluna. balon gökyüzünde aynı seviyedeydi.bir parkın önünden geçerken iki liseli genci gördü. öpüşmeye çalışıp da tedirgin oluyorlardı. ürkek ve korkaktı birbirlerine sokulurken nefeslerinin ruhu.

geçti. kendi haline bıraktı öpüşmeye çalışanları. döndüğü ilk dar sokakta bir başka hayatı gördü. ve, kadınını. ağzındaki sigaranın külünü mazgala döken hayat kadını seslendi küçük çocuğa:

-gel sana bedava.

şairin şiirinden haberi yoktu hayat kadınının. küçük çocuğa her şey bedavaydı zaten. gülümseyip o nu da geçti. lüks kafeteryaların olduğu sokağa geldiğinde balonu hala gökyüzündeydi. genç bir erkek çocuk kız arkadaşının ellerini ellerinin içine almış soruyordu:

-benimle evlenir misin?

genç kızın cevabını duyamadı küçük çocuk. ilk kaldırımı geçip de güneş görmeyen sokağa girdiğinde bağırışları duyuyordu. genç bir kadın bağırıyordu:

-çantamı çaldılar lütfen yardım edin.

hiçbir şey yapamayacağını genç kadın gibi o da biliyordu. sokağın sonuna geldiğinde o nu gördü. balonunu. ana caddeyi dik kesen köşedeki bankanın önünde dilenen dilencinin köpeğinin boynuna bağlıydı balonu.

dilencinin yanına sokulup köpeğe sevmeye başladığında dilenci köpeğin boynundaki balonun ipini küçük çocuğun eline tutuşturdu.

sevinçten ne yapacağını şaşırır şekilde eve doğru hareketlendi. ve, sanki beş adımda eve geldi. annesi hala bahçedeydi. balonunu bulmuş olan küçük oğlunun saçlarını okşayıp sordu:

-nasıl geçti günün?

kısa oldu küçük çocuğun cevabı:

-hiç.

o gece balonuyla birlikte uyudu. ve, rüyasında kendisini balon tarlasının ortasında gördü. oynamak için sabah dışarı çıktığında balonun ipini bu kez kendisi bilerek bıraktı.
haklıyım' isyanlardayım çaresizim in kısaltılmasıdır hiç.çok üzgün birine yaklaşarak neyin var? dediğinizde alacağınız cevaptır. koskoca bir hiç. bu hiçin içerisinde ne yangınlar, ne fırtınalar vardır tahmin bile edemeyebilirsiniz.
(bkz: piç aslında her şeydir)**
''hiç'' aslında tanımsızdır.
her şey ve sen bu sabah benimle uyandı
içinin derinlerinden gelen nefesinde bile umursamazlık vardı
çapaklı gözlerindeydi aşk
aslına bakarsan biz de bir hiçtik tıpkı bu sabahın aslında olmayışı gibi. *