varlığından şüphe duyduğum insandır. yok ya inanmıyorum vardır kesin. doğarken bile ağlıyıoruz kaldı ki dünya da ağlayıp , üzülmeyelim olacak iş değil.
"hiç büyük acı çekmemiş insan" olarak nitelendirirsek daha doğru olacak insan modeli. iğrenç insanlardır. hayatta istedikleri her şey olmuştur. yakınlarından kimseyi kaybetmemişlerdir. ve en küçük olayı bile çok büyük bir şeymiş gibi gösterirler. en ufak bir çarpmayı bile bağıra bağıra çok acıdı diye söylerler. nasıl iğrenilesi insanlardır anlatmaya dilim varmıyor yani.
Hayat boyu acıyla dertle sıkıntıyla boğuşmuş bir insanım ben. Onun dünyaya gelişi, hayatımda bana verilmiş en masum, en güzel bir hediyeydi. Sanki, onunla Birlikte Aynı günde doğmuştuk. Çünkü bugüne dek kimse bana onun kadar masum, karşılıksız ve sevgi dolu bakmamıştı. Onu izledikçe kaybettiğim, köreltilmiş duygularım sanki yeniden canlanıyor, çocukluk yıllarımı yeniden yaşıyor ve attığı her adımda, aldığı her nefeste ona ortak oluyordum. Kısacası onu kendi yerime koyup, benim başıma gelenlerin onun da başına gelmemesi için üzerine titriyordum.
Bana anlatılana göre, Annem beni bir tren garında kaybetmiş ve Kendimi hep bunu öyle kabul etmeye zorlamıştım. Evet öyle olmalıydı, çünkü hiçbir anne çocuğunu terkedecek kadar acımasız ve vicdan yoksunu olamazdı. Çünkü bunları yaşamıştım. Kimsesiz büyümenin, terkedilmişliğin yalnızlığıyla, hayata tutunmanın ne kadar zor olduğunu benden daha iyi kimse bilemezdi. Her ne kadar anne sevgisini hiç tatmamış olsam da, Artık ben de bir anneydim. Belki de bu yüzden büyük bir sevgiyle bağlanmıştım çocuğuma. Çünkü o bendim, o da ben. Ona baktıkça, kendi hayatımla kıyaslayıp her türlü sıkıntı ve üzüntüsünde yanında olmak için canla başla mücadele ediyordum.
yıllar yılları kovalamış, o her türlü tehlike ve zorluktan sakındığım, canımdan çok sevdiğim yavrum koskoca iş güç sahibi bir delikanlı ama acımasız bir insana dönüşmüştü. Çünkü, ben ona hep sevgiyi, ilgiyi, yaşatmıştım. Acı nedir, zorluk nedir, sıkıntı nedir bilmemişti. Tatmadığı bir duyguyu insan nasıl yaşayıp hissedebilirdi, ve karşısındakini kendi yerine koyabilirdi. Ne var ki, bir yerlerde, bazı şeylerin ters gittiğini çok geç fark etmişim. Acıyı da, sevgiyi de, üzüntüyü de, sıkıntıyı da hep birlikte yaşamalıymış insan ki, karşısındaki insanın acısını, derdini, üzüntüsünü kendi yaşıyor gibi hissedebilsin. Kendini o insanın yerine koyup empati kurabilsin..