önce şiddetli bir reddediş, sonra ılıman yaklaşım ve en nihayetinde kabullenmekle sonuçlanan süreçle vücuda yerleşen duygudur. (ya da duygusuzluk mu desek)
olay genelde kişinin kendini ve hislerini sorgulamasıyla, bazen en mahrem anlarda bazen de en yalnız zamanlarda vuku bulur. sevdiğinle sevişirken, tek başına müzik dinlerken veya alelade bir şey okurken bir anda aydınlanırsın.
ya, 'o'nu eskisi kadar sevmediğini düşünerek vücuduna yerleşir bu "virüs", ya aileni bir anda kaybetsen ne hissedeceğini sorgulatarak, ya da kendine verdiğin değeri tarttırarak...
sonra kanıksama evresine girersin.
biraz daha zorlarsın kendini. daha fazla sevmeye, daha istekli sevişmeye, daha fazla ailenle zaman geçirmeye, daha az yalnız kalmaya, daha çok sosyalleşmeye... ne yaparsan yap olmaz ve kabulleniverirsin.
bir sabah kalkıp müziklerin, eskiden çok güldüğün şeylerin ve insanların ne kadar değersiz geldiğini görürsün gözüne. *
Tam bir boşluk durumudur. Kalbin yerinde kapkaranlık bir hiçlik varmış gibi gelir insana. Hissiz olan insanın anneannesinin ölüm haberini alır tepkisi "ölmüş ya kadın" olur. Ancak en ufak bir üzüntü bile duymaz bu durumdan. Fena bir şeydir hissizleşmek, hissiz olmak. Ama kişi isterse bu durumdan kurtulabilir.
damarların damarlarının üstüne çıktığını gördüğün, tependen dumanlar fışkırdığını bildiğin, küfür üstüne küfür saydırmak istediğin bir durumda bile sesinin çıkmamasıdır.
güvenilen kişinin (arkadaş, dost, sevgili) söylediği yalan boyutundan sonra oluşan boşluk durumu. boşluğa düşen siz değilsinizdir aslında içinizdeki ona karşı olan bütün hisler bütünüdür.
doktorlarda sık görülen sendromdur. durumu çok kötü olan hastalar muayene edersiniz, aile yakınlarına ölüm haberi verirsiniz, dolmuş parası olmadığı için hastaneye gelemeyen hastalar görürsünüz ve daha bunun gibi örneklerle karşılaşırsınız. ilk zamanlar gerçekten sizi etkiler bu durumlar ama zaman geçtikçe hissizleşirsiniz.
kalp denen birşeyi hissetmemek, beynin komutlarını algılayamamaktır. beyin ve kalp devre dışı kalmıştır. ne olacaksa olsun modunda yaşar, yaşamak için yer, sessizce çekilirsin köşene. kötü olaylar ağlatmaz, güzel olaylar güldürmez olur seni. bir yerden sonra ipler tamamen kopar. eğer inancın sağlam değilse bu dünyadan dönüşsüz bir yolculuğun biletini kesersin kendi kendine. bunalıma iter, içten ağlatır, ne çığlıklarını duyarsın, ne çığlık atabilirsin.
ayrıca da bir serbest çağrışım olaraktan;
(bkz: anestezi)
yaşayan bir ölü olmaktır. nefes alıp vermek değildir gerçek anlamda yaşamak. artık hiçbir şey yakamıyorsa canınızı ya da hiçbir şey mutlu edemiyorsa sizi ölmüşsünüzdür çoktan ve hisleriniz çekilmiştir yok olmuştur artık. ölmektir hissizleşmek çünkü sadece ölüler hissedemez.
en çok önem verdiğiniz şeylerin bile bir şey ifade etmez duruma gelmesidir. hani o uğruna ölüp bittiğiniz sevgiliniz sıradan biri insan oluvermiştir gözünüzde. öfkelenip ağlama krizlerine girdiğiniz günler de geride kalmıştır. gözyaşlarınız tükenmiştir sanki. kalbiniz yarı felç olmuştur, yaşarsınız ama boş yaşarsınız.