kalbin, ruhun donma noktasına erişmesidir; çevresine ve kendi kendine ateşten duvarlar örerek hiç bir duyguyu yaşamama; yaşamayı nefes alıp verme seviyesine indirmektir, tepkilerini ve tüm duygularını hayatın acımasızlığına karşı yok etmiş ve "artık beni asla yaralayamaz hayat eğer istemezsem" nakaratında boğulan duygulardır bazen.
mazidir artık
karşılıksız bir ilkokul aşkının efkarıyla sabahlamak
çok eski bir şarkıyla müzmin hüzünlere dalmak
yahut herhangi birinin herhangi bir derdi için ağlamak
ve hatta canını acıtmayacak demektir artık
karanlıkta el yordamıyla ararken yatağını, ayağının baş parmağını soğuk demire çarpmak
tanıdık, bildik ve sıradan gelecektir, cümlesi sancıların
kılın kımıldamayacak demektir hiçbir raddesinde acının
azalarak bitmek nedir, öğreneceksin
ve
yağmurda yürümek istemediğinde canın
anlayacaksın, ne olduğunu yeni kaderinin
uzak bir ihtimaldir artık iyileşmek
kınından henüz çekilmiş bir kılıç gibi, yeni kaderin;
leşleşmek...
hissizleştiğini hissetmek bunu hissetiğin anda sevinmelisin çünkü yeniden hissetmeye başladığını kanıtır. ama çok büyük bi çelişki dipsiz kuyuda bi yere takılmak gibi.
ardından güzel günlerin geleceğinin bilinmesi gereken duygu.
hiç bir yorgunluk, hiç bir hissizlik sonsuza kadar değil, inan buna. sabah mutlaka olacak, güneş mutlaka doğacak.
sevkettiği karamsarlığın aksine bu duygunun sonunda güneş her zamankinden daha parlak doğar ve hiç olmadığın kadar iyi hissedersin kendini.
Sakin olmak şarttır,fazla takılmamak gerekir ki tek değilsindir zaten,çözüm yerine sorunda kaybolmakta ayrı bir hissizleşmedir.
Alışkanlıkların bir süre dinlendirilip tekrar fırına verilmesi kısmi bir çözüm olabilir zaten ne kadar çözüm olduğunu tartarken sen, o zamana kadar hayat seni tartısından atmış olacaktır belkide.
herşey boğazına takılan o bilmediğin şeyle başlar. hergeçen gün daha zor nefes alır, daha da ağırlaştığını hissedersin. sonra bir gün bir bakarsın ki hislerin yok olmaya başlamış.
sadece tekrar hissetmek için kendine zarar verirsin. dur diyenleri dinlemezsin hiç. sonra gözlerini hastanede açarsın. tek başına olduğunu fark edersin. bir kaç kişi gelir gider ama farketmezsin bile.
aynaya bakmayı unutursun. neye benzediğini unutursun. sonra bir gün bişeyler farklı gelişir. yüzünde bir gülücük belirir, bunu ne kadar çok özlediğini farkedersin. ve toparlanmaya başlarsın, en azından çalışırsın.
aradan yıllar geçer ve tek amacın ertesi gün biraz daha insan gibi hissedebilmektir.
tanıdık fakat izah edilemeyen, boğaza düğümlenen bir çelişkidir, öyle ki, hiçbir lügatta tam bir karşılığı olmayan, hiçbir kelimenin anlatamadığı, süslü cümleler kurup, biliyormuş gibi yapmanın fayda etmediği bir çelişki...
tadı herkesce malum lakin renginde ve şeklinde asla hemfikir olunamayan, yiyeni öldüren bir meyve gibi.
şu yalan dünyada güzel olan her şeyin; mesela müziğin, mesela şiirin, resmetmenin, düşünmenin, anlam katmanın ve anlam kazanmanın, içinde saflık olan her şeyin, bütün insani duyguların kaynağının hissetmek olduğunu hesaba katarsak, hissizleştiğini hissetmenin de, bir nevi ölmek olduğunu kabul etmek durumundayız...