hissedememek

entry10 galeri0
    1.
  1. herhangi bir şey. sevinç, üzüntü, mutluluk ya da ağlamaya neden olacak herhangi bir olay. belki de ağır bir kayıp. her gün yaşanan gelgitler. hayat kavramının içini dolduran pırlantalar.

    o pırlantaları kaybetmeden değerini anlamak mümkün değildir. elinizin altında dururken öylesine parlayan ve kaybetmekten korkmadığınız değerlerdir onlar. o pırlantaları kimse çalamaz. kimse dokunamaz. derinizin altındadır çünkü onlar. onların bir gün buharlaşacağı ise aklınızın ucundan bile geçmez. bir sabah uyanırsınız ve artık pırlantalarınız yoktur. insanlarınkini görürsünüz ama sizinkiler artık ışıldamıyordur. hepsi birer çakıl taşına dönüşmüştür. o sabah hiçbir şey olmamış gibi hayatınıza devam edersiniz. her yerde onları arar gözleriniz. normal bir insanı derinden yaralayacak bir şey. belki de ağır bir kayıp. size hiçbir şey hissettiremiyordur artık. ne bir kg mutluluk ne de iki cc üzüntü. yoktur artık. siyah ve beyaz yoktur. pembe ve mavi yoktur. artık sadece gri vardır.

    o pırlantalara tekrar kavuşmak için hiçbir akıl bu nevi düşünceler üretemez. hiçbir vücut bu nevi yaşamak için didinemez. delirmekten, ölmüş olmaktan bile korkar insan. artık bir hayalet gibi sadece izliyorsunuzdur. hayatın akıp gidişini... insanların nasıl yaşadığını... her şey o kadar garip bir şekilde ölüme dönmüştür ki hiçbir değer eskisi kadar değildir gözünüzde. insanları kırarsınız. sizin gibi olduklarını düşünürsünüz. üzülmezler sanırsınız. insanları üzersiniz. üzülmüyorlardır nasıl olsa... onlar da sizin gibi çünkü. hissetmek nasıl bir şeydi ki? mutsuz olmak, üzülmek falan... mutluluk demiyorum. ben çok mutlu oldum hayatım boyunca. çok güzel anılarım oldu. açgözlü değilim. daha fazlasını isteyecek değilim o yüzden. ama en azından yaşadığıma dair bir virgül, bir mürekkep lekesi... üzüntü, korku, renkli bir şeyler. koyu renk de olsa. gri dışında herhangi bir renk...

    ama yok. günler, haftalar, aylar geçer. hala izliyorsunuzdur. önünüzden, yanınızdan, arkanızdan geçenleri. insanların mutluluklarını, üzüntülerini, anlık değişimlerini. "hasta mı oldum acaba" dersiniz. niye hasta olasınız ki? ne güzel yaşıyordunuz değil mi? çok değerli, ışıl ışıl pırlantalarınızdan bir şey yapmadığınız halde oldunuz işte. artık hepsi birer çakıl taşı. hayat artık eskisi gibi değerli değil.

    hissetmemek değil; hissedememek. herhangi bir şey. sevinç, üzüntü, mutluluk ya da ağlamaya neden olacak herhangi bir olay. belki de ağır bir kayıp. her gün yaşanan gelgitler. hayat kavramının içini dolduran pırlantalar.
    4 ...
  2. 2.
  3. hissiz olma durumudur. hissetmek zorundasınızdır çoğu zaman, yaşamak için. yalnız öyle anlar gelir, yaşanılanlar ya da yaşanmayanlar öyle koyar ki, protesto edersiniz sanki hayatı fakat istemeden. ne acıktığınızı hissedersiniz, ne merhamet duygusundan bir eser ne de herhangi bir şey.
    bazen de birine bir şeyler hissetmek zorunda hissedersiniz, kişiyi ve kendinizi üzmemek adına ama bir türlü başaramazsınız. olmayınca olmayacaktır işte hiçbir şey.
    şu düşünülür böyle anlarda: ne hissedeceğim de aslında benim vereceğim bir karara bağlı değildir galiba.
    0 ...
  4. 3.
  5. farkinda degilsindirilk baslarda hislerinin olmadigini, senin icin normal bir seydir bu. Butun hayatini boyle gecirmissin cunku. Bir eksiklik, bir beklenti degildir senin icin, hislerin farkinda bile degilsindir. Senin icin, insan surati astiginda, dinlenmesi gereken, haklisin deyip avutulmasi gereken, guldugunde siritilarak cevap verilmesi gereken, kaslarini catip baktiginda ya sinmen gerekn ya da kabarman gereken bir varliktir. Herhangi bir his, duygu, yoktur. Sadece senelrdir ogrenmis oldugun toplumsal normlar, surat ifadelerine verilen isimler ve u dogrultuda vermen beklenen tepkiler vardir.
    Sonra bir gun gelir bir kiz cikar karsina. hayatinda ilk defa bir seyler hissedersin. Senin icin o kadar yeni bir seydirki bu nasil kontrol edecegini, bilemezsin, anlamlandiramazsin, bir isim veremzsin. Yepyeni bir duygudu, yepyeni bir histir. Sanki kor dogup bir anda gozlerinin acilmasi gibidir. Cok isik girer iceri, yeni bir duyguyla tanismanin, bir seyler hissetmenin vermis oldugu mutlulukla *, heycanla dolar icin... Yavas yvas gozlerin alisir o isiga, hayatin boyunca neler kacirdigini fark edersin, gecen 20 kusur seneye yanarsin... Tam bir oh cekecekken o kiz gider, sik gibi birakir seni ortada...
    O isik da birden bire kaybolur, sadece gozlerde kalan lekeler vardir artik. Tekrardan zifiri karanliga dusmussundur. Gozlerinde sadece flaslar vardir artik. Ilk basarda cirpinip durursun. tekrardan gormeye calisirsin, umurunda olmazkimlerin neler dusundugu. El yordamiyla sag sola kosturur, kafani duvarlara vurursun... Kafani vurdukca gozlerinde yine flaslar patlar, ama her gecen gun hatirladigin o manzara, o goruntu kaybolur.
    Ilk olarak dersin ki, ulan o kiz serefsizdi zaten, ama hissetiklerin degismez, gormussun bir kere. Caba harcarsin, dersin ki ulan ben akilliyim, gormesem de olur, zeki insanlarin gormeye ihtiyaci yoktur, biz el yoramiyla da yolumuzu buluruz. Sonra gozleri apacik goren zeki insanlarla karsilasirsin. Dersin ki, belki de sorun bedenimde, kendime daha iyi baksam, daha bir semale girsem sorun cozulecek. Inat eder kilo verirsin, daha saglikli bir yasama baslarsin, ama nafile... Her gun karanlik artmakta o anilar solmaktadir.
    Hissetmek istedigin sadece sevgi degildir, ne olursa razisindir. Hissetmediginin farkindasin, bunun sende bir stres yaratmasi gerektiginin farkindasisn, ama nafile. Koca bir bosluk, ve baska hic bir sey yok icinde... Ilacin ne oldugunu bilmene ramen, onu bulabilmek icin gozlere ihtiyacin var, ve gozlerini acacak tek seyde o ilac... Cirpinmaya kendini komik durumlara dusurmeye devam edersin...
    Ve gun gelir, artik kabullenirsin. Eskisi gibi yoluna evam edersin. Hic bir sey hissetmeden, o karanlik soguk odaninin icinde. Suratina sahte bir gulumseme oturtursun, hic bir sey hissetmedigin zaman gulmek kolaydir cunku... Tek fark, gormenin ne demek oldugunu bu defa biliyorsun.
    0 ...
  6. 4.
  7. mücadele edersin, bir şeyler için savaşır, bedenin ve ruhun ' dur ' diye yalvarmaya başlayana dek ter dökersin. hayallerin vardır çünkü, uğruna tırnaklarını kırıp, kalp kırıklıklarına göz yumup ilerlemeye devam etmek istediğin hayallerin. ancak bir gün gelir arkaya bakarsın ve bomboş bir yol görürsün. çevrene bakarsın, boşluk görürsün. ilerisi sisten görünmemektedir. işte o zaman hissetme reaksiyonun körelir. ne kadar çabalasan da beynine ve kalbine örülmüş duvarı geçemezsin.
    bomboş yolların, yalnızlığın yorgunluğudur hissedememek.
    0 ...
  8. 5.
  9. Hayatın seni epey bir sınamasından sonra, artık birçok şeyin ağır gelmesi ve herşeyden uzaklaşma isteği.
    0 ...
  10. 6.
  11. bu sebepten dolayı (ve ekstra bir kac sebepten dolayı) psikiyatriye gitmisligim vardır.
    adam bana "mutlu oldugun bir zamanı" anlatmamı istedi; "bana mutluluk kavramını anlat" dedim, nefreti sordu cix o da yok neyse bilinen bir çok duygunun eksikligini farkettim; kimleri özledigimle alakalı bir soru da sormustu ama farkettim ki o da yokmus. neyse uzun uzun gorustuk adını hatırlamadıgım bırsey soyledı şizoid; asosyal veya sosyopat degilmişim. siz de hemen korkmayın hissetmiyorsanız, psikiyatrdan benim ogrendigim onları hissettirecek herhangi bir etken olmaması dolayısıyla hissetmiyormusum: 270volltluk motoru 220voltla calıstırmak gibi oluyormus bende...
    0 ...
  12. 7.
  13. 8.
  14. "Yaşamak, kendi kendini adam etmektir. Zekâ ve bilgiyi kullanarak etinden kemiğinden kendi heykelini yapmaktır."

    hissetmek bunun neresinde? bir sızı var o sayılır mı diyesim var.
    22 ...
  15. 9.
  16. Fernando Pessoa şöyle başlamıştır: Hissetmek - ne renktir acaba ?...

    hisleri renklendirmeye başladım, okuduktan sonra.. her rengi içinde eriten siyahtır bence hissedememek. kör olmaktır.
    1 ...
  17. 10.
  18. (bkz: his iptali)

    -hissedememek.
    his iptali meselesini belki de en güzel şekilde ifade eden kişi necip fazıl kısakürek olabilir.

    “his iptali

    bana korkunç bir hastalık çeşidinden bahsettiler: vücudumuz, dış tesirlere karşı hiçbir elem duymaz oluyor ve her türlü tenbih imkânının dışına çıkıyor.

    hadise bir ingiliz lordunda şöyle tezahür etmiş: ayağını şöminenin ateşine doğru uzatıp dalgın dalgın gazetesini okuyan ingiliz, bir de bakmış ki, ayağını dizlerine kadar alevler sardığı halde hiçbir şeyden haberi yok. müthiş bir his iptali; derin komayla bayılmaktan ve hatta ölümden beter.

    işte türkiye'nin hali!.. türkiye ilahî gazabı af kabul etmez mikyasta belirten bu ne olduğundan habersizlik felaketi içindedir. her tarafımız alev alev yandığı halde dalgın dalgın gazetemizi okumaktayız.

    acı duymanın bile imtiyaz belirttiği, ilahî rahmetten bir işaret teşkil ettiği intibak melekesinden mahrumluk... destan mevzuu bir vaziyet...

    vaziyetimiz budur!..

    kel bir kafada gür bir saç bitmiş gibi başımızı saran anarşi bitleri bir türlü temizlenemez, hep üstünden taranır ve altından gelir, daima bünye içinden fışkırır ve dışından temizlenmesine çalışılır. bir fasit daire ki, boyuna sürer, gider ve hiçbir noktada kırılamaz.

    pahalılık o dereceye ulaşmıştır ki, kenar mahallelerde ahşap evlerin önünden geçerken hıçkırıklar ve iniltiler duyacağımız yerde (petroil) çığlıklarıyla karşılaşmaktayız. gazeteler, kadına dişilik sanatını öğretebilecek erkek aletli orospuların reklâmlarıyla donanmakta, gazinolar dolup taşmakta, lüks eşya mağazaları bir birini çiğneyici kalabalıklara sahne olmaktadır. herkes eğlencesinde, herkes zevk ve sefasında, hazmî ve tenasulî tıka basa doyurmak sevdasında... buhran, bunalım, darlık, yokluk gibi laflar, hakikatlerini lügat kitaplarına terk etmiş kuru mefhumlar...

    en ağır ve azamî haddiyle felaket, muhakkak ve mutlak... fakat bunun azabını çekenler nerede?.. polisle ev ev arasanız bulamazsınız!

    bu öyle bir sırdır ki, çözüm şekillerinden başlıcası, azap çekebilme nimetinden bile mahrum bırakılmış olmamız...”
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük