Kuzey Hindistan, Pakistan ve hatta Afganistan'da icra edilen klasik müziktir. Kayıtlara göre kuzeyin müziği güneyinkinden 16.yy'da Moğol imparatoru Ekber zamanında ayrılmaya başlamıştır. Bu müziği güneydekinden ayıran en belirgin noktalar doğaçlama olması, daha rezonatif olması ve Türk ve Fars kültürlerinin de özelliklerini yansıtmasıdır.
Ekber'in divanından Mian Tansen bilinen ilk Hindustani müzisyenidir. Bugün bu müziği icra eden ülkenin dörtbir yanındaki çeşitli ekollerden ustaların pekçoğu ailevi köklerini Mian Tansen'e dayandırır.
"Raga" denen belli bir makamın notaları dahilinde doğaçlama olarak icra edilir. Raganın notalarının dışına çıkmamak esastır, fakat bunu yaparken tekrara kaçmadan değişik ve güzel kombinasyonları bulabilmesi gerekir iyi bir müzisyenin. işte bunu yapabilmek çok büyük bir yeteneğin yanında, ömür boyu sıkı bir eğitim ve çalışma gerektirir.
Yazılı nota kullanımı Hindistan'da batıdakinden daha eski olduğu halde, Hindustani'de kabataslak bir rehber olması dışında dışında kasıtlı olarak kullanılmaz. Bu dünyadan gelip geçen herbir müzisyenden ne daha önce, ne şimdi, ne de daha sonra hiçkimseye benzemeyen, sadece ve sadece kendine ait sadaya sahip olması beklenir. Aslına bakarsanız doğaçlama olması sebebiyle, aynı müzisyenin aynı ragayı her seferinde biraz daha farklı çalması beklenir. Bu sebeple bu gelenek birebir hoca-öğrenci (guru-shishya) ilişkisiyle, yani hocanın öğrenciye elvermesiyle yaşatılır. Yukarıda bahsi geçen doğaçlama yeteneğinin kazanmak ciddi bir ruh terbiyesi istediğinden, hoca ile öğrenci arasındaki ilişki mekanik olmaktan uzak, ruhani boyuttadır ve ömürboyu sürer.
Yazılı nota kullanılmaması, belki de Hindustani'yi Klasik Batı Müziği'nden ayıran en temel özelliktir. Belli bir zamanın sanatını daima birebir aynı şekilde muhafaza yani konserve etmek için yazılı nota kullanan ve "konservutuar"laşan bir yapıdan çok farklıdır Hindustani'nin yaklaşımı. Bu aşamada Klasik Batı Müziğiseverler'in pek beğendikleri Tous les Matins du Monde filminden bir alıntı yapmadan edemeyeceğim : "Dünyanın hiçbir sabahı bir daha geri gelmez" yani dünyanın hiçbir sabahı bir diğerinin aynı değildir. Kayıt kuyut, sayım suyum meraklısı batı ile kaderci doğu felsefeleri arasındaki fark kendini müzikte de gösteriyor.
Günümüzde yorumların büyük çoğunluğu enstrumanla icra edilmekle beraber, esas olan insan sesi olduğu için enstrumanlar insan sesine en yakın tınıyı verecek şekilde çalınır. Bu yaklaşımın sonucu, çağlar boyunca müzik temelde aynı kalmakla beraber, insan sesi kıvamında ses verebilen her türlü enstrüman bu müziğe adapte olabilmiştir.(örnek: perdesiz gitar) Yine aynı şekilde bir enstrümanda belli bir yeterliliğe ulaşan bir müzisyen, o enstrumanı hiç çalmamış bir hocadan ders alabilir, çünkü temel olan enstruman değil müziktir.
En sık kullanılan enstrumanlar : Vokal, sitar, sarod , bansuri, keman, vina, sarangi, şehnay, surbahar.
Hindustani'de ritim olmazsa olmazdır. Vurmalı sazları icra etmek aynı şekilde ustalık gerektirir. Hindustani'de kullanılan vurmalı sazlar batıda alışık olunduğu gibi tek sesli değildir, vuruş şekline göre değişik notalar çıkarabilir, çalınacak ragaya göre akor edilmeleri gerekir. Vurmalı sazlar da aynı prensiplerle çalındığı için, onda da doğaçlama yapabilmek önemlidir, bazı ustalar solo konserler verebilirler.
En sık kullanılan vurmalı sazlar : Tabla ve pakhawaj.
Bu müziği merak edenler, bilgi edinmeye Baba Allauddin Khan'ı (1881? - 1972) http://en.wikipedia.org/wiki/Allauddin_Khan araştırarak başlayabilirler. Bu müziğin 20.yy'daki en önemli figürü, hocaların hocasıdır kendileri.