Öncelikle alternatif hıncal uluç ağırlama yöntemleri olarakta nitelendirilebilir bu başlık. Yani yeter ki sunacak, ağam başam denilecek bir misyonu olsun. hıncal uluç gelsin, iyi bir bakım çekilsin geçsin köşesine 2 satırlık reklam metninden tefrika gibi yazı çıkarsın ortaya. Hıncal abi bu, "yemek buldun ye dayak gördün kaç" düsturunu şiar edinmiş kendisine, nerede bir yiyinti var hoop hıncal abi orada. Davet ediyorlar, koskoca birinci lig klansmanında bir yazar ne de olsa. O da çiziktiriyor şöyle en cicilisinden al sana şahane reklam. Mesela hıncal abi'yi tayland'a fuhuş turizminin tanıtımına gönüllü neferlik etsin diye bir hafta ağırlayabilirler.
Bu hafta sonu Tayland'daydım. Taylandlı pedofiller sağolsunlar bu güzellikten mahrum etmek istememişler beni. Havaalanında hollanda'dan buraya, bu güzelliği yaşamak için gelmiş als von hamburger karşıladı beni. Çok sıcak bir insan, izmir alaçatı'daki apo'nun (kığılı) oteli gibi bir yere götürdüler, yanımda asistanım hasibe'de var. Hasibe başta gönülsüz davrandı, ama lobide bizi karşılayan o iri yapılır gürbüz, tatlı genç oğlanları görünce onunda gönlü oldu. Neyse odamıza geçtik, bizi sweetheart'lar karşıladı. Ve rüya gibi bir haftasonu.. Enfes, enfes, adeta yeryüzündeki cennet. Eğer siz de bu güzellikten mahrum kalmak istemezseniz, hemen 0 31xx xxxx xxx arayın, önce kaydedilmiş bir ses yönlendirecek sizi, sonra halkla ilişkiler de çalışan daha 9 yaşındaki mey'i duyacaksınız. Hala ne bekliyorsunuz.
Her hafta gelen mektupları tasnif ederim, bir tanesi gözden kaçmış. masamın üstünde buldum, Alaska'dan geliyor. açtım, mısır çöllerinde inanılmaz bir saferi bizi bekliyormuş. Yogi bey inanılmaz samimi ve sıcak bir dille anlatıyor, ekte verdiği numarayı aradım. röaarrr röarrr diye içindeki ateşi haykıran bir beyefendi. Kimliğimi, biletimi ibraz ettiler. Bu hafta mısır'a gidiyorum, alaska'dan misafirler olacakmış, hadi bakalım. Siz de bu doğa harikasını yaşamak isterseniz numarayı veriyorum, operatörde röaarrr röarrrgh diye bağıran gençle tanışmalısınız. TEl: 0 31 xxxxxx
bu hafta enron'dan bir broşür geldi. asistanım hasibe getirdiğinde batmış bir şirketin benimle ne alakası olabileceğini düşündüm. Hayır köşemde neyi anlatabilirim, bunun üzerine kafa yorarken altında Smith&Wesson gecesine davet edildiğimiz yazılıydı. Uçak biletimizi, kalacağımız oteli her şeyi ayarlamışlar. Kalktık, sevgili dostum ertekin'i ve asistanım hasibe'yi de alarak yola çıktık. Yolda british airlines'ı gördüm, tanıdım. inanılmaz bir konfor sunuyorlar, sadece konfor mu? hayır, hatta uçak tuvaletinde sevişmek için hostes de cabası. Los angeles havaalanına indik, bir limuzin karşıladı bizi. Oradan kalacağımız otele geçtik, lobiye girdiğim anda silahı tutuşturdular elime, karşımda da bir afro-amerikalı. Bizim buralarda pek olmaz bundan, "al vur" dediler, tetiğe asıldığım gibi kafasının pekmezini akıttım. nasıl keyifli, nasıl eğlenceli anlatamam. ARdından cin mahallesine gittik teksas redneck'leriyle. yeni geliştirdikleri ürünlerin ilk denemesini dünya'nın çeşitli yerlerinden gazetecilerle denedik. ben kore asıllı bir amerikalının dükkanını bastım, payıma düşeniyle. Orada harikulade bir manzara ile karşılaştım, dışardaki pompacıda bir de ne göreyim, samsunlu yağız bir anadolu delikanlısı. Mermiyi verince ensesinden girdi kurşun. üzerine gazete sayfalarını örterken düşündüm, dünya ne kadar küçük ve biz tüm bu ilizyon karmaşasında nasıl farklı rollerdeyiz. Smith&Wesson yaşattığı bu güzel haftasonuyla gerçekten nasıl bir kaliteye haiz olduğunu gösterdi. deneyin, denettirin.
