hilal kaplan ın erdoğan ı eleştirmesi

entry2 galeri0
    1.
  1. rüzgar çok hızlı yön değiştirdiğinden olsa gerek, dün kar beyaz iken bugün pembe olarak adlandırılabiliyor. buyurun efem:
    ----------------------------------------------------------------------------

    iki haftadır şimdiye kadar AKP’ye şartlı destek vermiş liberal yazarların şaşkın, öfkeli ya da temkinli bir biçimde de olsa “AKP nereye koşuyor” sorusunu cevaplamaya çalıştıkları yazılarını okuduk.

    Kanaatime göre AKP, gayrı Müslimlerden sosyalistlere farklı kesimlerden milletvekili çıkarmaya hazırlandığından toplumsal tabanını kaybetmemek için tüm bu “aşırılık”lara başvuruyor. Keskin bir Türk milliyetçiliği yapmadan, yani Kürtleri ürkütmeden, muhafazakâr bir Osmanlı milliyetçiliğiyle “çevre”nin savunuculuğunu birleştiriyor. Bu işten ne kadar kayıpla ya da kazançla çıkar zaman gösterecek. Bugün dikkatinizi çekmek istediğim husus Başbakan’ın beyanatlarındaki “Bize karşı Onlar” ayrımı.

    “Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar. Trafik polislerinin kazalarda yakaladıkları kimler? Bunların yaptıklarını ölümle mi ödeyeceğiz?”

    “Onlar” içiyorlar, “Biz” mi ödeyeceğiz? Trafik canavarlarının sadece alkol alanlardan ibaret gösterilmesini geçtim, “aksırana, tıksırana kadar içiyorlar” diye tabir edilmek içki içmeyen birisi olarak beni bile rahatsız etti. Burada içki içenleri ötekileştirerek içki içmeyen çoğunluğun kalbini kazanmak gibi bir motivasyon sözkonusu herhalde. Böylelikle “yaşam tarzı siyaseti” üzerinden kutuplaşma sağlanarak ne Kürt meselesinde, ne asker-sivil ilişkilerinde, ne de AB sürecindeki çuvallamalar gündeme gelmeden kolay yoldan oy kazanılmış olacak. Anlayacağınız AKP sahil şeridini ya da yüzde 42’yi çoktan gözden çıkarmış durumda.

    Başbakan Erdoğan’ın ağzından sıklıkla duymaya başladığımız “Ya bizdensin ya onlardan” telakkisinin içerdiği siyasal hesaplar bir yana “aksırana, tıksırana” ifadesini duyar duymaz aklıma birkaç yıl önce AKP’ye gönül verenleri “bidon kafalılar” ya da “göbeğini kaşıyan adamlar” diye aşağıladığını sanan güruh geldi. Şimdiyse benzer bir üslubu eskiden tahkir edici söylemlerin hedefinde olan Başbakan Erdoğan’dan duymak üzücüydü doğrusu. Ancak “herkesin başbakanı” olunacak günler bunlar değil galiba.

    Aynı konuşmada Başbakan Erdoğan, “Bize karşı Onlar” ayrımına dair pek çok örnek daha verdi:

    “Gözü olan herkes estetikle ucubeyi birbirinden ayırabilir. Bunun için asil bir aileden gelmiş olmaya gerek yoktur. Milletin estetik anlayışını aşağılamayı alışkanlık haline getirmiş olanlar bunlardır.”

    AKP başından beri “çevre”nin merkeze taşınması iddiasıyla beraber değerlendirildi. Ancak çevrenin merkeze taşınmasının hâlen gerçekleştiği günümüzde Başbakan’ın estetik yargılarını değil, beğenmediği bir heykeli “Tez yıkıla!” anlamına gelen sözlerle ortadan kaldırmaya çağırmasını eleştirenleri “milleti aşağılayanlar” olarak kategorize etmesi ne kadar hakkaniyetli? Ama “ezilen/aşağılanan halk”ın savunucusu olmak gibi kolaydan üstünlük kazanmak varken hakkaniyet falan önemli değil tabii.

    “Aşağılanan halkın savunucusu” Başbakan Erdoğan’ın tavrına bir de tersten bakalım. Başbakan Erdoğan’ın Kars halkının tercih hakkını ön plana çıkarmadan “Devlet benim, benim dediğim olur” anlayışıyla beğenmediği için yıkılmasını emrettiği heykel hadisesini, geçtiğimiz sene Mardin’deki Kasimiye Medresesi’nde gerçekleşen defile üzerinden değerlendirelim. Mardinli pek çok sivil toplum kuruluşuyla Müslüman ve gayrı Müslim din adamlarının verdiği tepkiye rağmen Cemil ipekçi’nin defilesi, Mardin Valisi’nin “Devlet benim, benim dediğim olur” anlayışı sayesinde mümkün olmuştu. Bir yerde, oradaki halkın tercihlerini öncelikli değerlendirilmesi gereken bir değer olarak görmezseniz, bu örnekte olduğu gibi ters köşeye yatırılırsınız.

    http://arsiv.taraf.com.tr...an/basbakan-ve-biz/14645/
    3 ...
  2. 2.
  3. --spoiler--
    cellat son hamlesini yapmadan önce mahkuma son arzusunu sordu. su istedi mahkum. bu su midene inmeden boynunu bedeninden ayırmış olurum dedi cellat. tamam dedi mahkum, iddialaştılar. mahkum su bardağını aldı, kenarını kırdı ve cellatın boğazına sapladı. sonra da suyu afiyetle içti, sakin sakin oturdu. su midesine oturmuş hatta tuvaleti bile gelmişti. mahkum kazanmıştı. sonra kalktı, cellatın boğazına saplanan bardak parçasını çıkarıp pansuman yaptı. cellat ayağa kalktı ve kaldıkları yerden devam ettiler. mahkum idam edildi ama cellat yenilmişti, o akşam eve ağlayarak gitti ve sabaha kadar ağladı.
    --spoiler--

    neyse. bir eleştiri işte.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük