gerçek olsa bile kimsenin siklemediği halifeyi ortadan kaldırarak ingilizlerin bir nebze islama faydası dokunduğunu gösteririr. hilafet olsaydı ne araplar arap olmayan bir halifeye ne de acemler ehl-i beyt olmayan bir halifeye biat ederdi.
ingilizlerin hayırlı bir işe vesile olması durumudur..
hilafet denen belayı yavuz getirip osmanlı'nın başına bela etmiştir ve yüzyıllarca başımıza sayısız çorap örmüştür bu sorun..
arap toprakları için sayısız yere büyük ve gereksiz savaşlara girilmiş ve ciddi ekonomik-askeri kayıplar verilmiştir..
sonunda ne olmuştur ?
kutsal millet sayılıp savaşlarda savaştırılmayan hatta vergi bile alınmayan araplar tutmuş,tüm petrolü kafir dedikleri batılılara peşkeş çekmişlerdir..
şu anda hilafet olsa,türkiye'nin başı yine beladan kurtulmaz..
afganistan'ın başı dertte..cihad ilan etmek zorundasın..etmezsen kimse seni tanımaz..
pakistan'ın başı dertte.cihad ilan et..
vs..vs..
bu ülke bir daha aynı hatalara düşmeyecektir..benim inancım bu..
hilafetin kaldırılmasını isteyen ingilizleri en son çanakkale den kaçarken görmüştük. kaçan adamın istedikleri kabul edilmez herhalde.
her buldukları kağıt parçasını eski olduğu için gizli belge diye yutturmaya kalkmayın. eğer üşenmezsen git türkiye cumhuriyeti nin gerçek blgelerini arşivlerden oku be turbo şakirt.
konuya iki önyargıyla başlamış herkes: zaman gazetesi ve mustafa armağan'ın tarihçiliği.
bunları kenarı bırakıp da yazıyı okuduğunuz da anlayacaksınız ki; yazarın "birileri böyle demiş demek ki bunu demek istemiş o zaman o işin aslı böyleymiş" gibi tarihe ve tarihçiliğe yakışmayacak bir şekilde yazdığı sözlerle önyargılarınızda haklıymışsınız.
kindar ve ideolojik tarihçilik anlayışının uydurmasıdır.
ingiliz emperyalizmi, hiçbir az gelişmiş ülkenin modernleşmesini ve rakip güç olara karşısına çıkmasını asla istemez. batı emperyalizmi feodal japonya'nın imarator meiji ile başlayan modernleşme sürecinde, sadece bir kuşakta modern bir devlete dönüşmesinden dersler çıkarmıştır. 1905 yılında rus donanması, japon donanması tarafından denizin dibini gönderilince bunu anlamışlardır.
onlar, gerici sistemlerin ezilen halkların gözünü açmasına ve ilerlemelerine engel olduğunu bilirler ve bu nedenle gerici sistemleri kendi çıkarları için her zaman desteklerler. ingilizlerin şeriat esaslarına dayalı olarak suudi arabistan'ı kurdurması bununla açıklanır.
günümüzde ise, libya'da, tunus'ta, mısır'da ulusal yapıların yıkılarak şeriata dayalı sistemler kurulmasını destekledikleri ve eski politikalarını sürdürdükleri açıkca görülmektedir. sırada suriye vardır. türkiye'de ulusal devlet fikrine yapılan saldırıların arkasında da, ılımlı islamı desteklemelerinde de aynı politika egemendir.
aşağıdaki alıntıyı okuyan her hür akıl, bu yalanın, ingiliz yalakalarının bir yalanı olduğunu görür.
ha bu arada kaynak da zaman gibi abd beslemelerinin yayın organı değil, türk tarihinin en sağlam eserlerinden biri olan nutuk'tur, biline.
--spoiler--
istanbul'da çeşitli maksatlarla gizli ve açık olmak üzere kurulmuş, parti veya dernek adı altında birtakım kuruluşlar da vardı. istanbul'da önemli sayılabilecek kuruluşlardan biri ingiliz Muhipleri Cemiyeti (12) idi. Bu addan, ingilizlere dost olanların kurduğu bir dernek anlaşılmasın. Bence, bu derneği kuranlar kendi şahıslarını ve kendi çıkarlarını gözetenler ile, kendi çıkarlarının korunma çaresini Lloyd George (Loyt Corc) hükûmeti aracılığı ile ingiliz himâyesini sağlamakta arayanlardır. Bu zavallıların, ingiliz Devleti'nin Osmanlı Devleti'ni bir bütün olarak korumak ve himaye etmek isteğinde olup olamayacağını bir defa olsun dikkate alıp almadıkları, üzerinde düşünülmeye değer.
Bu derneğe girenlerin başında OsmanlıPadişahı ve Halîfe-i Rûy-i Zemîn ünvanını taşıyan Vahdettin, Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nâzırı olan Ali Kemal, Âdil ve Mehmet Ali Beyler ile Sait Molla bulunuyordu. Dernekte Rahip Frew (Fru) gibi ingiliz milletinden bazı macera heveslileri de vardı. Yapılan işlemlerden ve gösterilen faaliyetlerden anlaşıldığına göre, derneğin başkanı Rahip Frew idi:
Bu derneğin iki yönü ve iki ayrı niteliği vardı. Biri açık yönü ve usulüne uygun teşebbüslerle ingiliz himâyesini sağlama amacına yönelmiş olan niteliği idi. Öteki de gizli yönüydü. Asıl faaliyet bu gizli yöndeydi. Memleket içinde örgütlenerek isyan ve ihtilâl çıkarmak, millî şuuru felce uğratmak, yabancı müdahalesini kolaylaştırmak gibi haince teşebbüsler, derneğin bu gizli kolu tarafından idare edilmekte idi. Sait Molla 'nın derneğin açıktan yaptığı çalışmalarında olduğu gibi gizli çalışmalarında da ondan daha çok rol oynadığı görülecektir. Bu dernek hakkında söylediklerim, sırası geldikçe yapacağım açıklamalar ve gereğinde göstereceğim belgelerle daha kolay anlaşılacaktır.
--spoiler-- mustafa kemal atatürk / nutuk
SEN BiR TARiH YALANCISISIN: "Hilafetin kaldırılmasını ingilizler Şart Koşmuştu" diye bir yazı kaleme alan Mustafa Armağan, sözüm ona bir de belge sunmuş: Belgeye bakın da hizaya gelin: "Üzerinde Kral V. George'un 10 Ocak 1924 günü Avam Kamarası'na yaptığı belirtilen konuşmanın Türkiye'yi ilgilendiren paragrafında 'Lozan onaylanır onaylanmaz yeni bir çağ açılacağı' söyleniyor." Yani burada geçen YENi BiR ÇAĞ AÇILMASI ifadesini Mustafa Armağan, "ingilizlerin Türkiye'ye Halifeğilin kaldırılmasını şart koştukları" şeklinde yorumlamış. Yani gözlerimizin içine bakarak ÇARPITMIŞ ve YALAN YAZMIŞ... "Lozan onaylanır onaylanmaz yeni bir çağ açılacağı" ifadesinden "Türkiye'de halifeliğin kaldırılmasının" kastedildiğini çıkardığına göre Mustafa Armağan bir medyum olsa gerek!...
iNGiLiZLER HALiFELiKTEN KORKUYOR YALANI
En büyük Cumhuriyet tarihi yalanlarından biri ingilizlerin halifelikten korktukları ve ne yapıp edip halifelikten kurtulmak istedikleri şeklinindedir. Hiçbir bilimsel temeli olmayan, tamamen düz siyasal islamcı mantığı önermesi olan bu tez, Atatürk'ün genç Cumhuriyeti'ni "dinsiz" ve "ingiliz işbirlikçisi" göstermek için kurgulanmış yalan ve aslında komik bir tezdir. Çünkü 1920'lerde ingilizlerin Hilafetten korkmalarını gerektirecek hiçbir durum yoktur. Birincisi ingilizler, 1914-1918 arasındaki I. Dünya Savaşı'nda HALiFELiĞiN Osmanlı adına hiçbir işe yaramadığını çok iyi görmüştür. ikincisi 1918-1922 arasında HALiFE zaten ingilizlerin kontrolündedir. Üçüncüsü Halifelik var olduğu ve ingilizler Halifeyi kontrol ettikleri sürece HALiFELiK Müslümanlardan çok, milyonlarca Müslümanın yaşadığı sömürgelere sahip olan ingilizlere yarayacaktır.
Cumhuriyet tarihi yalancılarının iddialarının aksine, o günlerde aklı başına ingilizler "Hilafetin kaldırılmasını" hiç istemiyorlardı. Bu nedenle Hilafetin kaldırılması gündeme gelince Hint Müslümanı görünümünde, ama gerçekte ingiliz ajanı iki kişiye (Emir Ali ve Ağa Han) Başbakan ismet Paşa'ya gönderilmek üzere HiLAFETiN KALDIRILMAMASINI iSTEYEN bir mektup yazdırmışlardı.
ingilizlerin planı: Kurtuluş Savaşı'nın ardından firari padişah VAHDETTiN'e sahip çıkarak, onun HALiFELiK YETKiLERiNi kullanıp, ingiltere'ye karşı ayaklanmış olan MISIR ve HiNT MÜSLÜMANLARINININ isyanlarını önlemekti. ingilizler, "HALiFE ve HALiFELiK ARTIK BiZDE" propagandası yaparak kendilerine başkaldıran HiNT MÜSLÜMANLARININ başkaldırılarını engellemeyi amaçlıyordu. ANCAK iNGiLiZLERiN BU OYUNLARINI ATATÜRK BOZMUŞTUR. Atatürk, VAHDETTiN ingilizlere sığınıp yurt dışına kaçar kaçmaz, ingilizlerin, Vahdettin'in HALiFELiK YETKiLERiNi KULLANACAKLARINI anlayarak hemen yeni bir halife seçtirip (ABDÜLMECiT EFENDi) Vahdettin'in halifelik yetkilerini o yeni halifeye verdirmiştir. Böylece ingilizlerin Vahdettin'in halifelik yetkilerini kullanarak HiNT MÜSLÜMANLARININ BAĞIMSIZLIK ATEŞiNi SÖNDÜRMELERiNi engellemiştir. Vahdettin'in halifelik yetkilerini kaybetmesi üzerine ingilizler de VAHDETTiN'e tekmeyi yapıştırmışlardır. Böylece firari padişahın sefaleti de başlamıştır.
ATATÜRK, hem ingilizlerce HALiFELiĞiN istismarını önlemek, hem de Cumhuriyet karşıtlarının HALiFELiK etrafında toplanıp rejim düşmanlığı yapmalarının önüne geçmek için 3 Mart 1924'te HALiFELiĞi kaldırmıştır.
Üstelik TBMM Halifeliği kaldırırken Atatürk, "Halifelik TBMM'nin manevi şahsında saklıdır" diye bir madde ekletmiştir. Böylece ingilizler başta olmak üzere emperyalist ülkelerin "kaldırılmış halifeliği" yeniden canlandırıp istismar etmelerini de önlemek istemiştir.
Halifeliğin kaldırılması iSLAM DÜNYASINDA HiÇBiR OLUMSUZLUĞA YOL AÇMADIĞI GiBi, HiÇ BiR iSLAM ÜLKESi DE HALiFELiĞE SAHiP ÇIKMAMIŞTIR. DAHASI iSLAM ÜLKELERiNDEKi BAZI MÜSLÜMAN KANAAT ÖNDERLERi ATATÜRK'ÜN HALiFE OLMASINI iSTEMiŞTiR. Atatürk bu teklifi, "Türkiye gibi bütün islam ülkeleri bağımsız olmadıkça Halifeliğin islam dünyasının hiçbir işine yaramayacağını" belirterek geri çevirmiştir. Aslında 20. yüzyılda Halifelik Müslümanlardan çok Müslümanları sömürenlerin işine yaramıştır. Bilindiği gibi Osmanlı, I. Dünya Savaşı'nda HALiFELiĞi kullanıp cihat ilan etmiş, ancak dünya Müslümanları bu cihat çağrısına olumlu cevap vermedikleri gibi ARAP ve HiNT MÜSLÜMANLAR iNGiLiZLERiN YANINDA OSMANLI'YA KARŞI SAVAŞMIŞTIR.
Ayrıca zannedildiği gibi "Halifelik" islami bir gereklilik de değildir. Dört halifenin sonuncusundan itibaren halifelik bir oyuncağa dönüşmüştür. islam dünyasında aynı anda birkaç halife hüküm sürmüştür. Osmanlı Devleti de Halifeliğin gücünü neredeyse hiç bir dönemde kullanmış değildir. Bu konuda yazılanların tamamı hamasetten başka bir anlam ifade etmez.
EMPERYALiZM HER ZAMAN PADiŞAHLAR, HALiFELER, DiKTATÖRLER iSTER
ŞURASI UNUTULMASIN Ki: Emperyalizm "bir milleti" kontrol etmektense, adı sultan, padişah, kral, diktatör veya halife olan "bir adamı" kontrol etmenin çok daha kolay olduğunu bilir. Bu nedenle "ulusal egemenliğe", "milli iradeye", "cumhuriyete" karşıdır. Emperyalizim her zaman kendi kuklası durumunda padişahlar/ halifeler ister. Nitekim bugün bile emperyalizmin güdümündeki islam dünyasında kukla diktatörler vardır. Emperyalizm Kurtuluş Savaşı sırasında padişaha/halifeye sahip çıkmış, onu kullanarak Atatürk'ün etrafında gelişen milli iradeyi yok etmek için çok uğraşmıştır. Dahası emperyalizm Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Lozan Antlaşması görüşmelerine bile Osmanlı Padişahının temsilcilerini çağırarak onlarla muhattap olmak istemiştir. Ancak ATATÜRK, KURTULUŞ SAVAŞI ile ANADOLU YAYLASINA GÖMDÜĞÜ EMPERYALiZMiN BiR DAHA TÜRKiYE ÜZERiNDE ETKiLi OLAMAMASI iÇiN, EMPERYALiZMiN KUKLASI DURUMUNDAKi PADiŞAHLIK/HALiFELiK GiBi "TEK ADAM" iDARELERiNE SON VERMiŞ, CUMHURiYETi iLAN EDEREK YÖNETiMi MiLLETE VERMiŞTiR. Özellikle ingilizler bu duruma çok üzülmüştür. irlanda'da M. Kolins'e ve iran da Rıza Şah'a Cumhuriyeti ilan ettirmeyen ingilizler, Türkiye'de Atatürk'ün cumhuriyeti ilan etmesini engelleyememişlerdir. Üstelik Atatürk, adeta emperyalzimden intikam alırcasına Cumhuriyeti özellikle 29 Ekim'de ilan etmiştir. Böylece 30 Ekim'de ingilizlerle imzalanmış olan Mondros Ateşkes Antlşaması'nın intikamını almıştır.
EMPERYALiZMiN EN BÜYÜK HAYALi
Emperyalizmin hayali Türkiye'nin eskiden olduğu gibi yine padişahlar/halifeler tarafından yönetilmesiydi. Çünkü onlar -daha önce de ifade ettiğim gibi- bir milleti kontrol etmektense bir adamı kontrol etmenin çok daha kolay olduğunu biliyorlardı...Nietkim Osmanlı'nın son yüzeli yılında bu durumdan çok ustaca yararlanıp Osmanlı'yı bir sömürge haline getirmişlerdi.
Türkiye dışında bütün Arap-islam ülkelerinin bugün bile emperyalizmin güdümündeki "diktatörlerce" yönetilmesinin alameti farikası işte buradadır...
bilinen fakat kemalistlerin işine gelmediği için kabul etmedikleri durum. bütün islam alemini ilgilendiren hilafeti kaldırma yetkisini kendinde görebilen bir devletiz, ne güzel.
mustafa armağan ve zaman gazetesinin işbirliğinden çıkan cümledir. doğrudur yanlıştır onu bilemem de ilk başta büyük bir güvensizlik uyandırdığı çok açık.
kemalist tarihle beyni yıkanmayan her özgür ferdin idrakinde olduğu hakikat. mustafa armağan bu hakikati belgeleriyle yazdı. ingilizler emrediyor mustafa kemal emri yerine getiriyor.