Telefon görüşmesi bittikten sonra Kahvehanedekilere “Nerede kalmıştım” diye sordu. Yaşlı çaycı “bacak omuza bacak olmuza” diyerek hatırlattı. Bunun üzerine “Bi verdim bi verdim” diyerek kaldığı yerden devam etti anlatmaya.
Üst kata Yeni taşınan komşu abla balkonuma elbisesini düşürdü.
Kendisi, kızıyla yaşayan dul bir hanımdı. Yaklaşık bir saat boyunca kimse elbiseyi istemeye gelmeyince ben yukarıya çıktım.
Zili çaldım ve:
+ pardon rahatsız ettim, bu sizden düştü aşağıya.
+ ayy çok teşekkür ederim ya. Zahmet oldu size.
+ komşuyuz burada ne önemi var.
- buyurun, bir kahve ikram edeyim.
+ yanlış anlaşılmasın...
- aaaa aaa nasıl söz. Siz demediniz mi komşuyuz diye?
işte bu ısrarlı teklif üzerine komşu ablamın evine adım atmıştım...
beni çözmek?.. o kadar kolay değil herhalde...yaşamak gerek!..
arabanın içine kafamdan kan damlıyor... dilimde, düşüncemde ve kalbimde, "lâ havle"den başka bir manâ mevcut değil...
allah'tan başka davranış ve kuvvet sahibi yoktur!..
işkencecilerden biri bana, işkence yaparken "her şeyin bir bedeli var!" diyordu... işkence yapmanın da bir bedeli olmalı!
dilim, damağım birbirine yapışmış durumda ve ağzımı zor açıyorum; ağzımda, dilimin üstünden sıyrılmış deri gibi birşeyler, konuşurken dilimin ucuna geliyor...
dudaklarım öyle...
midemden gırtlağıma gelen boruda, yara ve çatlak acısı;
acı duygusuna karşı müthiş bir kanıksamışlık ve bunun neticesi
umursamazlık içindeyim...
dramatize etme hissinden alabildiğince uzak bir lisanla kuru kuru
rapor etmem gerekirse: odun-cop karşımı bir cisimle dövüldüm ardından haya sıkma faslı,
ihtimal sular kesik olduğu için tas tas dökülen soğuk suyla yıkandım, dört kere ceryan
verme...
böylece işkence seansı tamamlanmıştı!..
o da zall'ın biizi sattığını hatırlamamdı. gittim zall'ın loş ve yosun kokan ofisine. zall amca dedim, neden bizi bu kadar ucuza sattın? ve bu oda neden bu kadar leş?