hikayeyi devam ettir

entry244 galeri3
    125.
  1. nadiren uğradığım semtte dört köşe ufacık bir dükkân... yerde tuz ruhu ile temizlenmiş sarı, dört köşe taşlar... ufak, yuvarlak, kırmızıya boyanmış masalar... etrafında arkalıklı hasır iskemleler... sağda bir tezgâh...
    saçsız ve yüzü kırışık, takribi 65 yıllık bir adam...
    -buyrun.

    boş masalardan birine geçtim. bir kahve ısmarlayarak etrafıma göz gezdirdim:
    içerde beş kişi var...
    ikisi tezgâhın yanı başındaki peykede bağdaş kurmuş oturuyor. biri şişman, öteki kupkuru... üstü başı dağınık, mekansız kimse gibiler.
    üçüncü, uzak bir köşede, yüzüne çarşaf gibi gerdiği gazetesine dalmış.
    öbür ikisi de ta orta yerde, tavana asılı petrol lambasının altında kafa kafaya vermiş derin konuşma içersinde.
    içeride sessizliği boğan bir sessizlik!

    cebimden kâğıtlarımı, kalemimi çıkardım. masanın üstüne yaydım. kalemi hemen yazıya başlayacakmışım gibi kâğıdın üst başına götürerek düşünmeye koyuldum.
    ...
    1 ...
  2. 126.
  3. sabit fikirler....canavar sürüsü halinde üzerime çullanan sabit fikirler...
    biri bırakır, biri ısırır. bir türlü ruhumun etlerini bu sabit fikir canavarlarının sivri dişlerinden kurtaramam.
    çalıştığım dairenin yazı masasında kendimi işe vermeye çalışmamın da faydası yok... yazdığım her cümlenin nokta yerinde, sıraladığım her rakam dizisinin toplam çizgisi altında aynı sabit fikir...
    bilge'nin, beynimi tırmalayan ve çivi gibi aklıma saplanan ithamı:

    ''eserlere ara yerlerden girerek kargaşalıkta sahteliklere çadır kuranlara mukabil, apaçık şekilde bildirelim ki biz, fikri, fikir haysiyetini, bu ıstırabı yaşayan kafayı tanıyanız; pişmesine pişmiş, ama gafletle pişmiş yemeği, bu vasfıyla lezzetinden bileniz!..''
    2 ...
  4. 127.
  5. kaç zamandır iş arkadaşım c....ile onunla röportaj yapmak için çalışmalar yapıyoruz.
    bu seferki röportaj yapacağımız kişi ise g.... idi.
    onun hayatı ilgimizi çekiyordu.
    ama onunla röportaj yapmak için ne bir nâmımız ne de referansımız vardı.
    yani onunla röportaj yapmak için hiçbir imkâna sahib değildik.
    olmaması için o kadar sebeb var ki...
    sadece bir defa telefona çıksa, bir defa sesini duyarsak olacak diye düşünüyorduk. bunun olacağına dair inancımız tamdı. imkânlara ulaşacak tükenmez bir imkânımız vardı, o da inancımız. neyse…

    o kadar aramamıza rağmen, aradan da bayağı bir zaman geçtiği halde ne dönen vardı ne de başvurduğumuz yerlerden bir cevap.

    bir gün evde beraber çalışıyorken birden telefon çaldı, açtığımızda kulaklarımıza inanamadık.
    telefondaki hanım bizlere şunları söyledi: “telefonu g.... veriyorum. sizinle konuşmak istiyor.” şaşkınca birbirimize baktık.

    ve o tarih kokan ses tonu, yanardağın lavları gibi insanı eritici o heyecanı…
    telefonu ikimiz dinleyelim diye sesi dışarıya verdik ve o: “benimle röportaj yapmak için uzun zamandır insanüstü bir çaba sarf ettiğinizi duydum.
    peki niçin?”

    peki niçin deyince ne cevap vereceğimizi şaşırmıştık.
    evet, niçin?
    içimi bir karamsarlık kapladı.
    evet röportajı yapmalıydık. halâ buna inanıyorduk ama bu sadece bir histen ibaretti. ve ekledi: “ben kitaplarımda zaten varım.
    kitaplarımın dışında ne arıyorsunuz?”

    bu üst üste sorulan sorular karşısında, üst üste yumruk darbeleri alan boksör gibi havlu atacaktım ki, c... telefonu aldı ve fransızca bir şeyler söyledi.
    benim fransızcam çatpattı.
    c....sayesinde anlayabiliyordum. neyse..
    c....nin söyledikleri sonrasında bir iki dakikalık bir sessizlik oldu.
    ....
    0 ...
  6. 128.
  7. ben baygınlık geçirecek gibi oldum ve umutsuzca odama doğru yol aldım.
    oturmuş düşünüyordum:artık bu işi bırakmalıyım.
    biz bu işin sadece oyun tarafındayız galiba.
    bugüne kadar soru soran taraf hep bizdik, bize soru sorulunca apışıp kaldık. demek ki biz, sorduğumuz sorulara aldığımız cevapları nerede kullanacağımızı bilmeyen insancıklardık.
    evet, “ben bildiğimi niçin bilmeliyim” sorusuna yakınlaşmak için bu kadar röportaj ve bu kadar soru mu sorulmalıydı?

    kısa süre içinde aklımdan o kadar çok şey geçti ki… derken c....içeri girdi ve “kalk toparlan” dedi.
    ben de aptalca şunu sordum: “peki ama niçin?” Cevap verdi: g... kabul etti..
    ben yine “peki ama niçin” diye sorunca c... güldü…
    beni, yüzümü yıkamam için lavaboya gönderdi. biraz rahatladıktan sonra odaya geri dönüp sordum:
    “ne dedin de kabul etti?”
    0 ...
  8. 129.
  9. C cevap verdi: Kemal kılıçdaroğlunun aday olmayacağını söyledim, dedi ve sırıtarak taciz etmeye başladı.
    0 ...
  10. 130.
  11. “ne dedin de kabul etti?”
    “batı bir medeniyet kurmanın peşinde… ama bu kadar büyük bir medeniyetin çok küçük bir eksiği var; bu medeniyette insana yer yok, dedim ve ekledim: siz buna alternatif bir sistemin gerekliliğinden bahsediyorsunuz, o zaman bu bahsettiğiniz sistemin bir model üzerinde müşâhede edilmesinin de bir gereklilik olduğunu gözden kaçırıyorsunuz, dedim.”
    “o ne dedi?”

    (gülerek) “1-2 dakika sustu ve o eritici ses tonu ile, peki o zaman, ben size haber vereceğim, dedi ve kapattı.”

    biz de cevabın geleceği güne kadar hemen hemen tüm kitablarını aldık ve okumaya koyulduk.

    bir yandan okuyoruz, bir yandan not alıyoruz. aynı zamanda tartışıyoruz.
    çünkü onun huzuruna boş çıkmak istemiyoruz.
    c.... bana yüzünü dönerek:
    “madem ondan çok şey almak istiyoruz o zaman çok şey sormalıyız.
    soru sormak için de çok şey bilmeliyiz, soru sormanın eşiğine dayanmış bilgi birikimi…
    anlıyor musun?”
    evet, anlıyorum.
    yaklaşık iki hafta sonra telefon geldi ve yine aynı hanım şöyle dedi:
    sayın g.... şu şartlarla röportaj teklifinizi kabul edecek, ancak belirlediği şartları var.
    1.
    0 ...
  12. 131.
  13. 1. görüntü alınmayacak,
    2. kayıt cihazını biz vereceğiz,
    3. röportajlarımız parça parça olacak, her görüşmemiz 15 dakika sürecek,
    4. eğer sorularınız bilindik şeylerin tekrarına düşülürse röportajı bitireceğim,
    5. Ayrıca, benim Siyonistlerle olan mücadelemi az çok bilirsiniz. güvenliğinizi sağlayacak gücüm yok.

    bunları kabul ediyorsanız bana adresinizi verin, nasıl ulaşacağınız bildirilecek, uçak biletleriniz gönderilecektir.”
    biz de adresi verdik. zaten her şeyi baştan beri göze almıştık. ama şunu itiraf etmeliyim ki, 5. şart ürperticiydi!

    1.gün
    verdiği adresteyiz… biri bizi alıp arabaya koyuyor. o kadar çok yerden geçiyor ki takib etmekte zorlanıyoruz… neyse…
    dönüp dolaşıp bir evin önüne geliyoruz.
    kapı açılınca onu karşımızda görüyoruz.
    0 ...
  14. 132.
  15. sanki yıllardır tanışıyoruz gibi geldi, o kadar sıcak buldum.
    o yaşına rağmen mimikleri çok netti, bu yaşlarda vücudu sarkan balmumu adamlar nerde, g.... nerde…
    sanki yüz ifadeleri kaslarla değil de heyecanı ile, içindeki yangın ile ayakta duruyor…

    uzunca bir holden, önümüzde o, yürüyor ve geniş, ferah bir salonla karşı karşıya kalıyoruz…
    duvarda asılı tek tablo gözüme çarpıyor: gittikçe kaybolan bir spiral içinden dışarı fırlamış bir robot eli!
    ve onun ileriye doğru uzanan işaret parmağında idam edilen bir insan.

    birbirine bakan üç koltuk, ortada bir masa ve yere serilmiş bir halı, o kadar…
    masanın üzerinde saati andıran çok silik bir figür veya resim var yahut yapılırken böyle bir şey tesadüfen oluşmuş.
    koltuklara oturuyoruz.
    bizi öylesine bir nezaketle karşılıyor ki, kendimizi kraliyet ailesi mensubu zannediyoruz.
    0 ...
  16. 133.
  17. o bu düşüncelerimizi hissetmiş gibi “hoşgeldiniz .....kardeşlerim” diyor. iliklerime kadar titriyorum.
    “buyrun beyler, başlayalım.”

    -''efendim bu kitaptaki iddianız antidogmatik olduğunuzdur. eski kitaplarınızda da bunun üzerinde duruyorsunuz.
    sanırım bu fikrinizin temel dayanağı «herşey değişir, yalnız değişme değişmez» fikri olsa gerek.
    fakat bu değişme metafiziği, olayları diyalektik çarkının içine atarak ona istediği şekli verirken, kendisinin antidogmatik olduğundan nasıl bahsedebilir?”
    0 ...
  18. 134.
  19. Lan yeni atayiz olmuş ergen ayetler var ayetler diye ortama dalış yapıyor.
    1 ...
  20. 135.
  21. 136.
  22. bu sorunuz diyalektiğin tabiat ve tarihteki yerini tartışmaya açar ki, s...ile yaptığımız tartışma bunun üzerine. kitabçık olarak da basılmıştı.
    ayrıca dikkat etmişseniz, ben marksist değil müslümanım.”

    “peki efendim, aktüel nedir?
    insanların aktüel diye her gün haberlere, gazetelere, dergilere bakmalarını ne ile ve nasıl açıklarsınız?”

    “güzel bir soru…
    ilk soru ile de içiçe bir birliktelik arzediyor.
    öncelikle, insanlar bu kadar bilgiyi biriktirip nerede ve nasıl kullanacaklar?
    sadece olan olaylardan haberdar olmak amacı ile izleyen adam, sadece takib eden adamdır ve bir kedi de bu takibi yapabilir. aktüelin peşinde koşturmakla ömür süren bir adam, o kadar…
    oysa her şeyin her an değiştiği bir dünyada aktüel nedir, yarının hakkını bugünün bağrında bulmak nedir?
    işte benim hayatım!
    0 ...
  23. 137.
  24. kız, zamanında sevgilisiyle diktikleri çiçekleri son bir defa suladı; son bir defa pencere önüne konan kuşları sevdi. son bir defa sevdiceğine dokundu, son bir defa gözlerine baktı, son bir defa konuştu, son bir defa sustu. Bu kapının ardında yaptığı her şey, bu kez son'du artık. son bir defa.
    son bir buruk tebessüm bıraktı ardından sonra gözyaşlarıyla. "Seni öldüreceğim" dedi. "içimde, yüreğimde öldüreceğim. işte Bunu başardığım gün ben de yeniden doğmuş olacağım."
    4 ...
  25. 138.
  26. Bu yaştan sonra benden orhan pamukluk beklemeyin.
    0 ...
  27. 139.
  28. Sonra chp'ye oy vercem demiş gizlice çalışkan reise vermiş.
    0 ...
  29. 140.
  30. https://m.uludagsozluk.com/e/46261526/
    Ancak kızın unuttuğu bir şey vardı:
    Kalbi, can çekişen o kalbi sevgilisinin ellerindeydi. Sevgilisinin onda ölmesi demek kendisinin, kalbinin yok olması demekti. Ruhu boğuluyordu, boynu bir urgana geçirilmişti sanki.

    Yeniden doğacağını sanarken Bilmeden ve farkında olmadan ölüme doğru adımlar atıyordu kararlı bir şekilde. Ölümü gerçek bir ölümdü bu sefer. Doğuşu göremeden batışı yaşayacaktı.

    Son bir defa.
    5 ...
  31. 141.
  32. Sonra bi anda uyanmış herşey rüya imiş.
    Kucağına kedisini alıp okşamaya başlamış.
    Sonra kapı çalmış gelen de kim...
    0 ...
  33. 142.
  34. Kılıçdaroğlu imiş..

    "Evlat, duydum ki uludağ sözlükte aleyhime entryler giriyormuşsun. Buna rağmen seninle de hellaleşeceğiz" deyip çekti gitti.
    2 ...
  35. 144.
  36. Sözlükte sıradan bir geceydi. Kardeş kardeş sohbet ediyorduk.
    Taaaa ki kendini bilmez bir yazarın cinsel organ fotoğrafını atana kadar...
    Keyfli sözlük ortamı, bir anda yerini korku ve gerilime bırakmıştı...
    0 ...
  37. 145.
  38. ...milletin anasına ağzından tükürük saça saça sövüyordu. üstelik hiçbir mod da aktif değildi...
    0 ...
  39. 146.
  40. Sonra gece vakti bütün online yazarlar görüntülü canlı sohbet açtı panik halinde kaldılar.
    0 ...
  41. 147.
  42. panik hali devam ediyor bir ora bir buraya koşuyorlarken..
    0 ...
  43. 148.
  44. 149.
  45. Bir zoofili eksikti aq dedi herkeş.
    1 ...
  46. 150.
© 2025 uludağ sözlük