biraz... cahit külebi! tut biraz, okşa, savur, gül, öp biraz...anlat! dinlemek güzel, hissetmek okumak ayrı güzel. bir de istemek var hani bazı şeyler hepimizde (artık) çok AZ.
--spoiler--
Çerez tabağı - 1
Galatasaray Lisesi'nden bir arkadaşım hâlâ evlenemedi.Geç enlerde
'Yeter artık. Evlen de çoluk çocuk sahibi ol' dedim. Aşağıdaki teoriyi
aktardı:
Bir kuruyemiş tabağı kalabalık bir grubun önüne geldiği zaman
sırasıyla önce antepfıstıkları , ardından bademler, sonra fındıklar
gider. En sona beyaz ve sarı leblebiler kalır. Eğer belli bir yaşa
kadar evlenmemişsen de durum farklı olmaz. Ya kalan leblebiler ve
ayçekirdekleri ile idare edersin, ya da bir fıstık bulurum
diye tabağı karıştırır durursun..
--spoiler--
--spoiler--
Çerez tabağı - 2
Geçen hafta bir türlü evlenemeyen bir arkadaşımın, ileri yaşta
evlenmekle, çerez tabağı arasındaki benzerliği anlatan görüşlerini
aktarmıştım. Bu yazı üzerine, bazı okurlarımdan eklemeler geldi. Ben
tabakta en sona kalanların sarı ve beyaz leblebiler olduğunu yazmıştım.
Mektep arkadaşım Merih Tüzün şöyle yazmış: 'Sevgili Fatih, aynı tabakta ucu açılmamış kabuklu şam fıstıkları da kalır.
Herkes bir eller, bakar ama kimse açmaya cesaret edemez, tabağa geri
bırakır. Onlara ulaşmak cesaret ister. Dişine güveneceksin kıracaksın
ki,içinde gizlediği lezzete ulaşabilesin. Ama risklidir, bu sırada
dişini de kırabilirsin tabi. '
--spoiler--
kokusunu çoktan unuttuğun mandalsız bir zaman diliminde, çamaşır ipine asılı güzeldi'li geçmiş zamanları savuruyorken rüzgara; pamuk ipliğine bağlı gelecek kaygılarının hükmünde, değneğin tam orta yerinde duran "şimdi"yi ıskalıyorsan umarsız; hikaye başlamıştır.
hikaye; annenin mezopotamya'da bir nil nehri'ni sulayıp durmasıdır gözbebeklerinde. babanın, her zaman olduğu gibi kör koridorlarda alkol kokusu, sessiz bir gölge sureti olmasıdır kapı eşiklerinde, dikenli bir kilit sesi. o içeri girdiğinde, sen artık hep dışarıdasın.
hikaye; istenmeyen komşu kadınların bacaklarındaki varislerde, göğsündeki kırmızı kurdelanın parçalanmasındaki anlamsızlıkta büyür.
kaygan bir zeminde tutunacak bir şey bulamıyorken, ve zaten çoktan öğrenmişken yere düştüğünde önce gülüşlerinin kanadığını; yaşam umarsızca bir sallanmadır, kulpsuz.
hayat seni herhangi bir tren istasyonundaki herhangi biri yapmaya çalışıyorken; sen, artık bir peron öpüşmesini uzatıyor olursun; mavi.
hikaye; çekip gidememe ikiyüzlülüğünün yeniden üretimidir, halkanın zincirden kopması, sonra yeniden eklenmesi sahte bir tanrıya duaların..
başka türlüsü, diyememektir, çokça.
göğsündeki izbe meyhanede kaç taşralı memur ölüyorsa her akşam, o kadar hikaye küflenir şarkılarda.., -bir yangının külü de-
bir afrika ezgisinin ateşine çıra olsun diye kanırttığımız yüreğin cılız kemikleridir hikaye; bir parça ekmeğin hatrına güttüğü kandır.
besleme kızın kapıcıyla yapılan düğünündeki fosforlu neşedir hikaye; limonata ve kuru pasta.
hikaye; kanatlarını kıran yazgıya her güz başı martılar uçurmak ve her ikindi patiskadan kanatlar biçmektir kendine..