bursada bir yer..
heykelde buluşalım manasında bir yer..
türk rock camiasının kült mekanlarından..
belki de geçmiş zaman eki kullanmam gerekiyordu.. emin olamadım..
her neyse, ben severdim orada 'winston soft+çay+muhabbet' olayını..
şimdiki nesil derdine yansın artık..
nereden nereye lan... o değil de arkadaşımın "senin emeklilik çağın gelmiş" yorumu sanırım doğru kaç saatten beri şunlara bakıp duruyorum bunu en son 10 yıl önce arkadaşımın babası yapıyordu:
Akademide Hasan Âli Yücelin reisliğinde profesörler heyeti toplantısı Vekil, şimdiye kadar seleflerinden hiç birinin bu makamda kendisi kadar kalmadığını, Köy Enstitüleri, klâsiklerden tercümeler, ansiklopedi gibi büyük hamlelere girişileceğini, akademiden de sanat plânında büyük işler beklendiğini anlatmakta ve sözü o zaman birdenbire modalaşan ve göze girme vasıtası haline getirilen Millî Şef heykellerine getirmektedir. inönü heykeli At üstünde Millî Şef Akademinin bir pavyonunda yapılmaya başlamış ve yüksekliği damı aştığı için çatıyı delmek zoru doğmuştur. Akademiye girerken sol taraftaki hangar biçimli binanın tepesinde garip bir manzara inönünün, denizden başını çıkarması ve ce! demesi gibi, çatının içinden fırlama kafası Gövdesi ve atı içeride kalıyor.
Anlattıklarına göre, yerini aldığı zâta ait, nerede ve ne şekilde heykel varsa o da aynını istiyor. Meramı Taksim âbidesinin arka plândaki ikinci, üçüncü adamlar kadrosundan çıkmak, başı doldurmak Nitekim, işte banknotların üzerindeki eski resim de kaldırılmış ve yerine onun kellesi oturtulmuştur. Selefine Ebedî Şef ünvanının yakıştırılmasına karşılık ona Millî Şef yaftası uygun görülmüş, fakat bu az gelmiştir.
Profesörler meclisinde heykel meselesi konuşulurken Mistik Şair, önündeki kâğıt üzerine birtakım sıkıntı karalamaları döküyor ve bu hareketi vekil Beyefendinin dikkatini çekiyor:
Ne karalıyorsun kâğıda, şair?
Sıkıntımı karalıyorum!
Bu bahis sana sıkıntı mı veriyor?
Bir şey veriyor ama, sıkıntı mı, yıkıntı mı, bilemem!
Söyle açıkça fikrini, çekinme!
Birazdan, müdür odasında arzederim.
Hasan Âli, Mistik Şairin, fikrini bildirmesi için mahremlik aradığını sezdi ve toplantı bitince müdür odasında, beraberlerinde yalınız Burhan Toprak, onu konuşmaya davet etti.
Söyle bakalım!
Efendim, yabancılar arasında siz bir Maarif Vekilisiniz ve bu sıfatla pek dik çıkacak olan sesime tahammül edemiyebilirsiniz. Fakat aramızda bir arkadaşlık tarafı olduğu için, tenhada, müsamahanıza güvenerek size fikrimi söyleyebilirim.
Dinliyorum.
Şu heykel işini şöyle yapsak: Avrupaya, ayakta, at sırtında, şu veya bu biçimde şanlı gövdeler ısmarlasak; boyun yerlerini de burgulu yapıp, ölen ölünce kafasını çıkarsak ve yenisinin başını oraya burgulayıversek; nasıl olur?
Burhan Toprak, kahkahadan kırılmamak için ağzını eline gömmüş, sarsılırken, Hasan Âli kıpkırmızı; ve yüzünün sol tarafiyle resmî, sağ tarafiyle de hususî olarak, ağlamaklı ve gülümsemeli!..
Yıllarca, iki kahraman heykeli, biri erkek, biri bayan, birbirlerine bakar durumda parkta dururlarmış. Ta ki bir gün bir melek cennetten gelene kadar...
- "Sizler iyi ve örnek birer heykel oldunuz, bu yüzden ben de size özel bir hediye vereceğim. Yarım saat için sizi canlandıracağım, siz de bu süre içinde ne isterseniz yapabileceksiniz!" demiş.
Ve melek ellerini çırpar çırpmaz heykeller canlanmış, birbirlerine biraz utanarak yaklaşmışlar, ama sonra hızla parktaki çalılıkların arkasına koşmuşlar. Kısa bir süre sonra çalılıkların arkasından kikirdeşmeler, kahkahalar duyulmuş, çalılar sallanmış. Onbeş dakika sonra, çalılıklardan çıkmışlar, ikisinin de yüzünde geniş bir tebessüm varmış.
- "Onbeş dakikaniz daha var!" demiş melek, gözlerini anlamlı anlamlı kırparak...
Bayan heykelin yüzündeki tebessüm biraz daha yayılmış ve erkek heykele dönmüş:
- "Harika! Ama bu sefer güvercini sen tut, ben pisliyim kafasına!"
Hobi değildir, hobi olarak yapılırsa ömrünü heykel sanatına adayanların tefe koyacağı biri oluverirsin. Bkz: arzum onan. Be ablacım oyuncusun oyuncu kal. bak ben kamera karşısına geçip oynuyor muyum. ayıptır ya! Üstelik oyuncu da değilsin, tiyatroda görelim oyuncuysan. neyse öyle işte!
kamuda yer alan örneklerinin; ne kadar farkına varılır halde yapsanız da zamanla mekanla bütünleşip yok olmasını,unutulmasını asla engelleyemeceğiniz canım ülkemin güzide sanat dalıdır.
Yıllarca, iki kahraman heykeli, biri erkek, biri bayan, birbirlerine bakar durumda parkta dururlarmış. Ta ki bir gün bir melek cennetten gelene kadar...
- "Sizler iyi ve örnek birer heykel oldunuz, bu yüzden ben de size özel bir hediye vereceğim. Yarım saat için sizi canlandıracağım, siz de bu süre içinde ne isterseniz yapabileceksiniz!" demiş.
Ve melek ellerini çırpar çırpmaz heykeller canlanmış, birbirlerine biraz utanarak yaklaşmışlar, ama sonra hızla parktaki çalılıkların arkasına koşmuşlar. Kısa bir süre sonra çalılıkların arkasından kikirdeşmeler, kahkahalar duyulmuş, çalılar sallanmış. Onbeş dakika sonra, çalılıklardan çıkmışlar, ikisinin de yüzünde geniş bir tebessüm varmış.
- "Onbeş dakikaniz daha var!" demiş melek, gözlerini anlamlı anlamlı kırparak. Bayan heykelin yüzündeki tebessüm biraz daha yayılmış ve erkek heykele dönmüş:
- "Harika! Ama bu sefer güvercini sen tut, ben pisliyim kafasına!"