şerafettin karadağ'ın yazdığı tiyatro eseridir. ilkokulda oynamıştık bu oyunu. bitirim bir şöför olan suphi karakterini canlandırmıştım. gerçekten de hey gidi günler be...
hocaefendinin hisar camiindeki veda vaazında sık sık kullandığı söz öbeği. hey gidi günler diyorum ben de bu aralar. meğer benim de yaşanacak günlerim geçmiş gitmiş. meğer ben de kıymetini bilememiş yolda ayağı takılıp kalanlardan olmuşum. meğer o'nun rızasının peşinde koşma gayesinin yerini başka başka şeyler almış, ruhumu ona buna satmışım. hey gidi günler...
hocaafendi'nin maharetini ortaya koyduğu bir söylevi.
"(...) virgüle göre biz nasıl bir mânâ çıkarırız mısradan(?) "ışık öyle bir ışık ki hem onun hem ordusu aydın ve nasiyelerinde, yani alınlarında nur vardır. Virgül ışık ordusu tabirinden sonra koyulursa bu sefer "Işık ordusu aydın, alınlarında yani nasiyelerinde nur vardır" olarak bir mânâ ortaya çıkar. Elhasıl biz bir ışık kelimesinden sonra ve bir de aydın kelimesinden sonra virgül koyup şiiri okuduğumuzda anlamlar kesretle artıyor ve hafif nüanslarla değişiyor, diyebiliriz. Böylelikle bir mısrada dört mısra kuvveti var oluyor."
bu da hoca'fendinin bir başka yeteneği.
fakat bu hey gidi günler için doğrudan geçerli değil.
bir kere, virgül yok görünürde.
diyelim ki, okuyuşuna göre koyduk.
okuyuşu:
heyyy gidi günler
olası yazımı:
hey, gidi günler
virgülle oynayalım şimdi.
hey gidi, günler.
ya da
hey gidi günler,
ya da
,hey gidi günler
ı ıh...
olmadı diyor, 2 puan veriyoruz. o da burun necasetinden tahareti sayesinde.
başlangıcı,yaşayışı ve sonu aslında aynı ama biçimleri farklı olan her insanın içindeki pişmanlıklarının dışavurumunu sağlayan bir eskiye özlem,doyamamışlık ve kabullenememe nidası.
(bkz: neden her insan pişmandır dönüp baktığında geriye)