dinlerken, "ulu önderin bu ülkeyi emanet bıraktığı genç benim. o zaman hemen kendime gelmem lazım." diyerek kendini sorgulama hissini verir. fikret kızılok'un bir devrimcinin güncesi albümünün finalidir.
"hesap vakti gelmişti
tarih alışkanlığından vazgeçecek
kimsiz, kimliksiz, kişiliksiz kalanlar şimdi kendi yazgılarını yazacaklar
ne ezen olmalıydı ne ezilen
her ulus kendi bağımsızlığını kendisi yaratacak
eğer siz bu işleri başkaları adına yaparsanız bunun adına emperyalizm denir
oysa biz emperyalizmi kahretmeye geliyoruz
hakimiyet milletindir dediğimde acaba ne anlıyorlardı?
ama anlayacaklardı, savaştıkça anlayacaklardı, kazandıkça anlayacaklardı
bir gün ressamlar kahramanlık yüzünü kaybederlerse gitsinler yıldırım'ın resmini yapsınlar
aksak timur şimdi yaşasaydı belki de aynı şeyi yapacaktı
şu gencecik çocuklara bak!
yeni zelandalı, avusturalyalı, anzak ve yunan için anlamsız bir savaşın garip mezar taşları değiller mi?
işte şimdi bizden öğrenecekler özgürlüğün ne olduğunu, bağımsızlığın ne olduğunu
içleri rahat.. yanıbaşımızdaki mezarlarda.
daha ilk meclis açılırken oradakilerin çoğunun ulus kavramı yoktu
padişah, hilafet ve ümmet.. bundan başka kişiliği olmayanlarla böyle bir özgürlük savaşı nasıl kazanalıcaktı?
diyelim ki kazandık, bu savaş kimin adına kazanılacak?
ana kalbi işte;
düşündüklerimi ve arkadaşlarımı tanıdıkça başıma bir şeyler gelecek korkusuyla pamuk elleriyle okşamıştı beni
"mustafam" dedi, "korkuyorum. padişaha karşı mı geleceksin?"
gün nasıl doğacaksa, sen beni nasıl doğurduysan anacığım..
güneşe bak doğudan doğacak güneşe bak
güneşe bak doğudan doğacak güneşe bak
gün nasıl ağarıp gelecekse, nasıl ki rüzgar bulut olacaksa
buluta yağmur, el deyecekse
yağmura toprak can verecekse
güneşe bak doğudan doğacak güneşe bak
güneşe bak doğudan doğacak güneşe bak
ne din, ne ırk.. sen, ben var..
ne dün, ne bugün... yarın var..
sonra ateş, sonra kan, sonra ihaneti gördük
ihaneti ateşle yakıp, aydınlatıp
korku korkudan kaçıp, ressamlar bizim resmimizi yaptılar
gencecik yeni zelandalı, anzak, avusturalyalı koyun koyuna bağımsızlığın resmini bizden öğrendiler
güneşe bak doğudan doğacak güneşe bak
güneşe bak doğudan doğacak güneşe bak
aydınlattık
korku korkudan kaçıp, doğudan doğdu güneş
ilk defa karanlık korktu
ihaneti ateşle yakıp, aydınlattık
insanlar bilinçlendikçe kişiliklerini ister, milletler de öyledir
kabiliyetlerini keşfetmek, zengin olmak isterler
bu zenginlik başkalarının açlığı pahasına olursa
işte o zaman iş değişir
önünde sonunda hesabı sorulur
din adına, ideoloji adına başka milletleri boyunduruk altına almak;
işte biz buna emperyalizm deriz
gerçek bir devrimcinin amacı egemenliğin kayıtsız ve şartsız ulusta olmasını sağlamaktır
tam bağımsızlık dünya milletleriyle kardeş olmak demektir
ırk esasına dayanan düşünce unsurları insanlık ailesine üvey evlat yetiştirmek demektir
bilinçlenen bir toplum demokrasiden korkmaz
halkını cahil bırakan insanlar önünde sonunda kahrolurlar
fakirliği paylaşmakla, zenginliği paylaşmak ayrı ayrı şeylerdir
sosyal devlet; emeğin ve geniş halk kitlelerinin refahı demektir
bunun kaideleri bellidir
ne üç beş kişi parası ile dünyayı değiştirebilmelidir
ne de devlet zalim olmalıdır
insan zekası ve kültürü soyut ve somut kavramlarıyla bir bütündür
sanata, bilime ve söylediğin türküye ekmek kadar acıkıyorsan ne mutlu sana
barış zeka ürünüdür
savaş aklı olmayanlara aittir
eğer uğruna savaşacak bir şeyin varsa
o olsa olsa özgürlüğündür, bağımsızlığındır
zaman akacak ve gidecektir
hiçbir şeyi tabulaştırma
dogmalara karşı koy
büyük devrimlere gereğin kalmayacak kadar devrimci kal yeter
eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur!
sakın kurtarıcı bekleme, yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım!"