bu başlıkta, unutamadığım insanlar arasından kura çektim ve birinci torbadasın sayın şahsiyet.*
hayat; insana yaşadığı hiçbir şeyi unutturmaz. sadece alışmayı, kabullendirmeyi öğretir. efendime söyliyim, çocukluk yıllarımızı hepimiz biliriz. içimizde bir heyecan ve o heyecanın bize kattığı keşfetme duygusu. erkek çocuğu için daha güzeldir çocukluk. dağ, dere, bayır demeden gün boyu gezersin senin gibi 3-5 fırlama arkadaşınla. capri-sun içeceklerinden alıp, ''önce hüplet sonra gümlet'' reklam sloganının sana verdiği gazla, mahallenin orta yerinde patlatırsın onu. bizim mahallede arif amca dediğimiz, uzun boylu etine dolgun, burnu kendinden önce giden bir adam vardı. adamda öyle bir burun var ki; denize at balık tutarsın valla. gölgesinde piknik bile yapabilirsin.
ne zaman ''capri-sun'' larımızı gümletsek, balkona çıkıp ana avrat sövüyordu. bende senin ananı zikeyim deyip, yardır yavrum gülbağ yokuşundan aşağı koşuyorduk.
mario oyunumuz vardı çocukken, prensesin yanına kısa boylu gittiğim zaman gözlerim dolardı lan sözlük. hasbelkader o an içeri biri girse, beni o durumda görse utancımdan yerin dibine girerdim lan. bir de emrah'ın filmlerinde ağlardım ben. ne zaman nuri alço anasını s.kse emrah'ın, benim gözlerden yaş akmaya başlardı şıp şıp. bir türlü alışamadım emrah'ın bu durumuna. o kaşları sikimtrak bi şekle sokup, suratına, ekşi erik yemiş de büzüşmüş ifadeyi takınması yok mu, bağrıma hançer gibi saplanıyordu resmen. hemen hemen 25 filmde emrah'ın anası s.kilmesine rağmen ben 25 kere ağlamışımdır.
tipitip sakızlarını hatırladınız değil mi? ordaki adamı benim babama benzeten bir piç vardı mahallede adı gencay. ibne mahalle takımının kaptanı olduğum için çekemezdi beni. laf sokmaya çalışırdı her daim ama bir gün amcasının oğlu, tipitip sakızlarından almıştı ve gencay'a ''aaa gencay bu adam amcam'a * çok benziyor lan'' demesiyle gencay'ın suratı, günde iki tane yumurtlayan tavuğun götü gibi bolarmıştı resmen.
işte bu şekilde devam eden çocukluk yıllarımda, bir anda karşıma sen çıktın sayın şahsiyet. çok güzel bir kızdı ve hala gözümün önünde portresi; siyah saçlı, gözleri yeşil, orta boylu, elleri narin ve her zaman temizdi. o yaşıma kadar ilk görüşte aşk olmaz diyen ben, allah'ın sopasının üzerinde akrobasi yapıyordum resmen. ağzım açık bir şekilde yüzüne bakıyordum kızın yiyecekmiş gibi. sanırım aşk denilen şey buydu. etrafta olan biten hiçbir şeyi hissetmiyordum ona bakarken şöyle ki; arkamda bir araba bana korna çalıyorken sayın şahsiyet;
- mustafa duymuyor musun kornanın sesini?
(tam bu anda kendime geldim ve şöföre dönerek;)
+ patlama lan ne var ? dedim.
nerden bilebilirdim lan şöförün arabadan inip beni kovalayacağını? kızın yanında erkeklik yapalım dedik adam arabadan indi. bir kaçışım var adamdan allah sizi inandırsın rüzgar gibiyim. ayaklarımdan çıkan sesle rap şarkısı yapılır. 15 dakika koştuktan sonra kendimi kurtardım adamdan ve o an anladım ki; insana göt korkusu bindiği zaman patinaj çekme özelliğini kazanıyormuş.
herneyse. ben bu kızla konuşuyorum inceden. o zamanlar elini tutmak nirdeeee, gözlerine bakınca utancımdan kıpkırmızı oluyorum, yerli malı gibi kalıyorum kızın yanında. zaten 1 saat yan yana geçireceksek 45 dakika susuyoruz. ve yine o an anladım ki; 2 kişi hiç konuşmadığı zaman börtü böceğin sesini çok rahat duyabiliyormuş.* günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. artık adam akıllı muhabbet etmeye başladık. 1 haftadır kendi emeğimle yaptığım bilekliği, kıza hediye olarak vermeyi düşünüyorum ve o gün geldi.
+ sayın şahsiyet sana bir hediye alamadım ama kendim birşey yaptım.
+ baaakkkk. bileklik yaptım sana kendi çabamla. nasıl olmuş ?
(bir süre sessizlik)
- ama bunun takma yeri yok!!!
vay amk şansımı sikeyim. bilekliğin kopçası cebindeyken kırılmış. ulan ben ne bahtsız adamım, bir incelik yapalım dedik ona da şansımız engel odu. tabi toparlayamadım daha durumu. kızın gözünde o an, bir yıkım gibiydim resmen. hani üzerime deri ceket ve bir de tesbih verseler elime, minibüs şöförlüğüne aday olurdum.
***
gel zaman git zaman biz mahalleden taşındık. gültepeden eyüp e geldik. bir çocuk için çok sevdiği bir kızdan ayrılmak hatta ayrılmak zorunda kalmak çok acı... mesafe o kadar fazla ki bir çocuk için gidip gelemiyorsun. en fazla 2-3 kere gidebildim ama sadece bir keresinde konuşabildim onunla. bir an gözümde bu aşk cebimde kopçası kırılan bileklik gibiydi; iki tane uç vardı birbirine bağlanmayı bekleyen ama hayatın sol cebinde koparılmıştı kopçası...
bazen aklıma geliyor onu çok özlediğimi farkediyorum. hiç aşık olduğumu söyleyemedim ona belki bu yüzden içimde bu kadar büyük bir yara var.
aslında içimde hep bir ümit var. bir gün buluşacağız biz ve bu sefer ne mesafe engel olacak ne de başka birşey ayrılmamıza. seni çok özledim ki o kadar var bana birçok yan etkin ve sırf bu yüzden kuruyorum cümleler devrik.
umarım bir gün karşılaşırız sayın şahsiyet. bu sefer bilekliğin ve bizim kopçamız ceplerde kırılmayacak.