insanların takdir edilme, beğenilme, özenilme, kanaat önderi olma hevesiyle bağlantılıdır.
herkes kendini birilerine ispat etme peşindedir.
güzel görünmek için her şeyi yaparlar.
önemsenmek için saçma dahi olsa her türlü fikrin savunucusu olurlar.
olmadıkları gibi yaşar ya da gösterirler kendilerini çünkü takdir edilmek isterler.
kendini ispat etmek kadar saçma bir şey yok bence, seni takdir edecek insanlar da vasat tipler salt çoğunluk bile değil.
Genelleme istatik yapmak güç ve mantıksız olsa da ülkemizde her nesilden gencin duyduğu söz karşısında "düzgün sigortalı bir işe gir, şu işe gir, masabaşı iş olsun vs vs " 7 coğrafi bölgenin bir çok şehrinde duyabilirsiniz bu sözleri. ve bu sözler gençlerin aileleri karşısında kendi mesleğiyle ve gelişim çabalarıyla kendini ispatlamaya girişmesine neden olur. En baskıcı olmayan aile bile böyle tepkiler verip aynı zamanda evladının mesleğine karşı olumsuz tutum sergileyebiliyor. Bu tarz çok örnek gözlemledim. ispat konusuna tekrar dönersek aile dışında Türkiye'de kimseye yani ispat edilmeye ihtiyaç duyulan bir şey yoktur yani gerek yoktur. Oturup bu yazdığımızı herkes yazabilir ama bu yazıyı yazmak için girdiğimiz sitenin haricinde bunun altyapısını sağlayan, donanımını yapan yani hem bilgisayar haline getiren hem de kıtalararası iletişim olarak interneti icat eden bir insan topluluğu var.mühendisler. kendinizi ispatlayacaksanız bu şekilde ispatlamanız yerinde olur. üretim yani. ülkenin buna ihtiyacı var esas olarak. ama buna giden yolun önündeki geçmiş tramvaların,kırıklıkların,hayal kırıklarının enkazının kaldırılması lazım önce. yoksa burası düz mantık bakarsanız yalnızca sözlüktür. ve sözlük ortamında yapılabilecekler kendi özgeçmişinizden roman vari çıktı vererek bir taslak yani tema oluşturabilir, toplumdan dünyadan gözlemlerini yazarsınız. daha sağlam zemine otursun diye kaynaklar eklersiniz. sonra oturup ne yazdığınızı seyredersiniz. belki aylar geçer belki yıllar geçer bu fikirden vazgeçersiniz. ya da değiştirirsiniz. adeta size kaldırılması gereken bir enkaz gibi görünür. bu yüzden burada dünyanın felsefesine bile girsek, felsefede de bile objektiflik bir yere kadar devam eder. gözlemcinin yani filozofun algılama biçimi devreye girer çünkü. aynı zamanda ders kitaplarından öğrendiğim üzere geçmişte nam yapmış tüm filozoflar kendi aralarında "filozof dünyayı gözlemliyor yazıyor peki dünyayı gözlemleyen filozofun bir başka filozof tarafından gözlemlenmesi ne olacak" sorunuyla baş etmişler. bu yüzden günler aylar geçmiş (roman vari dediğim bu benzetme mesela) "bu iş böyle olmayacak aga, bizim evrensel bir gerçek oluşturup, hepimizin aynı şeyi gördüğünden emin olmamız lazım" diye başlayan süreç bilimin ortaya çıkmasını sağlamış. yani diyeceğim o ki karşılıklı yazıştığımız bu ortamda birbirinizin kişiliklerine saldırmadan önce kendinizi sorgulayarak başlayın. önceki kelimedeki gizli argoya takılmayın es geçin onu. arada olur öyle metafizik algılamalar,çünkü filtreleme sistemi var beynin. yani anlayan anladı oradaki meseleyi, espiri olsun dedim arada. mesela deyin ki" ben yaratıldım veya var oldum" artık hangisiyse seçiminiz , binlerce sene önceki descartes gibi "düşünüyorum öyleyse varım" deyin ve düşünün bakalım. sonra rahatça "vay amk" deyin. merak etmeyin hayatınızı altüst edecek bir alan değil felsefe. psikolojik buhrana açıktır elbet ama bu yaşamın normal işleyişinde zaten mevcut olan şeydir. esas kaynağı felsefe değildir. bu buhranın gitmeyişi esasen felsefesiz olmaktır. ve bir türlü çıkmaya çaba gösterilmediği için, yüzleşmek istemeyen insanlar buhranlarında saplanıp kalıyorlar. psikoloji bozuksa ya da felsefede buhrana düştüyseniz evet kendinizi bir kuyuda hissedersiniz. ama kuyu dipsiz değildir. aslında felsefenin hiçbir kuyusu dipsiz değildir. bu dipsiz kuyu yalnızca şarkı sözlerine,şiirlerine anlam katan bir benzetmeden başka bir şeydir. sonuçta dipsiz olduğu hissine kapıldığınız o fikre bir siktir çekersiniz. gerçek dünya ile yüzleşmenin ilk adımını atarsınız. şu an ki gerçek hayatınızı yaşadığınız ortamın kuyu olmadığını gerçeğini hatırlatmaya ihtiyaç yok herhalde. bu çok basit hayat gerçeği işte o psikolojik buhranda görülmek istenmeyen yegane ve en somut gerçek. fakat tabi ki de felsefe aynı zamanda hayallerin içinde gezmek demektir. ve o hayallerden ustalıkla gerçeğe hayata dönebilmeyi de gerektirir tıpkı şu an hayatın idame ettirdiğiniz evine dönmek gibi kendi zihninizi olağan hayatın akışına,hayatınızı idame ettirme noktasına geri getirmeniz gerekir yani. o klasik terazinin bir tarafı hayal diğer tarafı gerçektir, adalet terazisi değidir aslında o. hayal ile gerçeğin terazisidir. ve bu duruma ek olarak einstein'ın veya eniştem'in güzel bir sözü var " Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Çünkü bilgi sınırlıyken, hayal gücü tüm dünyayı kapsar. " öyleyse hayallerinizi ispatlamaya çalışabilirsiniz ya da hayallerinizi gerçek hayata dönüştürüp, uygun yerlerde bu hayallerin algılanmasını sağlayarak ispat edebilirsiniz. kolay gelsin. umarım felsefe yolculuğunda,bilim yolculuğunda olan kişiler olur gelecek nesillerde. gelecek nesiller bu mesajı okuduğunuz yıllarda sövseniz de teşekkür de etseniz kabulümdür. sorgulayın da gerekirse sayın sövün.