arkadaşların karşısında yenik, hayatın karşısında galip bir çocuktur.
çocukluğumda yaşanmış kareler gözümde canlandı. her yaz okullar tatile girdiği zaman orda burda çıraklık yapardım. 3 ay boyunca arkadaşlarımla vakit geçiremezdim. sadece akşamları dışarıda olurlarsa 1-2 saat. televizyon izlemek hayal olmuş. sıcaktan ve koşturmaktan yorulmuş o küçük bedeni yattığın yerde bile taşıyamaz olurdum. yazarın dediği gibi, tatil yapan herkese hüzünle bakardım. liseye kadar böyle sürdü. liseye başladık. her yaz dayımın fabrikasında çalışmaya başladım. dayımın yanı nede olsa rahat ederim diye düşünüyordum. öğle yemeğinde bir saat mola vardı. herkes o bir saati uyuyarak veya muhabbet ederek geçirirken ben, 4 katlı koskoca fabrikayı dip bucak süpürürdüm. patronum (dayımın) emri bu yöndeydi. sırf işçiler -patron yeğeni hep yatıyo- demesin diye herkesten daha fazla çalışırdım. eve giderken serviste uyurdum yorgunluktan. hatta yemek bile yiyemezdim. her yaz 5-6 kilo veriyordum neredeyse -ki zaten zayıf bir insanım-. arkadaşlarım havuza, deniz, pikniğe çağırırdı gelmiyorum çalışıyorum kelimesini çok zor söylerdim. nedense utanırdım hep. onlara öyle özenirdim ki. ben hiç çalışmak istemedim. ailem istedi o yaşta hep çalışmamı. maddi açıdan değilmiş. aldığım maaşın yarısını anneme verirdim. yarısı bende kalırdı. babam hiç dokunmadı parama. sonra okullar bitti. iş hayatına atıldım. o bana acıyarak bakan arkadaşlarımla beraber.
iyi ki babam çalıştırmış beni. hayatı öğrenmiş, iş adabına sahip olmuş, insanlarla iletişime geçmeyi daha iyi öğrenmişim meğersem. kazandığım paraları daha tutarlı harcıyorum. arkadaşlarım daha bi müsrif, çünkü bu zamana kadar hep ailelerinden para aldıkları için öyle oluyormuş. okul dışında harçlık aldığımı bilmem.
şimdi ne mi oldu? bir inşaat firmasında üç çocukluk arkadaşı çalışıyoruz. ben onların finans müdürü, onlar benim altımda çalışan iki eleman.