herkes kendi hikayesinin kahramanıdır

entry32 galeri1 video1
    1.
  1. ben ile başlayan cümleler, yargılar, detaylar almış başını gitmekte etrafta... belediye otobüsünde geyik yapan insanlardan tutun da bir aile toplantısında sohbet edenlere, arkadaş çevrelerine kadar yerleşmiş. herkes istiyor ki "ben" konuşulayım, beni konuşan da gene ben olayım.

    ilk bakışta çok yadırgadım. hepsinin doğum haritalarında mars, güneşe kavuşmuş sanki. nedir bu bitmek bilmez "ben" çıkmazı? bir baba misal bir oğula, hayata dair bir şeyler anlatacak oluyor ve cümleye başlıyor "ben senin yaşındayken falanca yapardım." sonra oğul dalıyor lafa "ben de filanca yapıyorum." diyerek. özneleri aynı fakat iyelik anlamları farklı kahramanlar çıkıyor ortaya haliyle. her birisi kendi hikayesinin en uç noktası, nirvanası...

    sonra bu duruma alıştı duyular ve matığını çözdü gözlemler. insan kendi hayatının merkezindedir. kaldı ki insan olmasa, hayatı da olmayacaktı, düşünceleri de olmayacaktı...

    bir nokta var tıkanmış olan ki o da inançlar. inançları konusunda da merkez insan mıdır, yoksa ki merkezin çekim yörüngesinde dolanmakta mıdır insan hepsi hepsi? ikilem burada başlıyor işte. bir yaratıcının varlığını kabul ettiğin anda merkeze koyuyorsun yaradanı ve bu doğrultuda yaşıyorsun. aksi takdirde hayatın merkezindeki senin üzerine, inancın merkezindeki sen geliyor ve haliyle suretlik ve yanılsama kendisini gösteriyor hayatının merkez noktasında.

    ibadet konusunda durum gene bir çıkmaza giriyor ki bu anlamda merkezde gene kendini görüyorsun. niçin ibadet eder bir insan? elbette ki kendisi için. o halde merkezde gene kendisi vardır insanın. dinin merkezi insan demek ne kadar saçma ise bu noktada(kaba tabirle tanrıyı insan yarattı demektir bu) ibadetlerin merkezinde genel itibari ile insanın olduğunu görememek de cehalettir.

    velhasıl herkes kendi hikayesinde bir kahraman gibi an itibari ile ve "ben" diye başlayıp da uzayan cümleler oldukça çoğaldı etrafta. "ben" ise alışmaya çalışıyorum...
    33 ...
  2. 2.
  3. bir hayatın altın formülüdür. bencillik mi? kesinlikle...

    insanlar üçe ayrılıyor bu konuda ama sonuç şaşmıyor hiçbir zaman.

    kendimi sevdiklerime adadım modunda olanları:
    "benim sevdiklerim, herşeyimdir. hayatımı onların uğruna yaşıyorum..." derler genelde ve kendilerini kandırdıklarına inanırlar. oysa sevdikleri, nihayetinde "ondan" birer parçadır. o olmadıktan sonra sevdikleri de olmaz ve küsmeyi bir silah olarak sıkça kullanırlar. "yaparsan küserim, konuşmam" şeklindeki açıklamalar ile örneklendirilebilirler. çocuk hikayelerini andıran bir hayatları vardır.

    kendisini küçük tepeleri yaratmış sananları:
    halk arasında "havalı" olarak tabir edilenlerdir. hikaye ve kahramanlıklarını fazla ciddiye alır, abartırlar. sürekli "ben" kökünde anlatıları, öğretileri vardır. yüklemlerinde genellikle iyelik eki kullanırlar. yolları doğrudur ama süratleri normların üstündedir, bir noktada illa ki şarampole yuvarlanırlar, duvara geçerler, virajı alamazlar. fantastik bir roman gibidir hayatları. rolleri de konsepte uygundur kendi bakış açılarından.

    kendisinin değerliliğine inananları:
    gerçekçidirler, bencildirler, başkalarına değer verirler ancak hayatlarındaki en çok değeri kendilerinin hakettiğine inanırlar. yeri geldiğinde sevdikleri için kendilerini feda edebilecekleri gibi bunun da hikayedeki kahraman olmanın bir gereği olduğunu, bundan dolayı değer kaybetmeyeceklerini bilirler. küsmek dediğimiz şey bu tipler için en etkili silahtır(bir atom bombası gibi) ve çok sık davranmazlar silahlarına. davrandıklarında ise geri dönüşü olmayacağını bilirler. diğer türlerinden ayrıldığı nokta ise farkındalık duygusudur. sevdiklerine olan bağlılığının kendisi ile alakalı bir durum olduğunu bilir, sevmedikleri ile hakeza gene öyle...

    son disko kralı muhabbetinden sonra seyrediyorum, okuyorum, dinliyorum. hemen herkes aynı şeyi söylüyor "orada ben olacaktım ki...", "ben ... derdim." bu hikayelerin ve kahramanların etkisidir olsa olsa. başta mikrofonun gelmesini istememiştim, yanımdaki tipin oturma hakkımızı gasp etmesine ayar olduğum için biraz gergindim, odaklanamamaktan çekindim. sonra tutamadım kendimi mikrofonu alanı dürtmeye başladım ama bize ayrılan sürenin sonuna geldik... bugün arkadaşlarıma anlatmaya çalışırken yaşananları farkettim "mikrofonu alsaydım" şeklinde başlayan cümleler kuruyordum. velhasıl kahraman da çok, hikaye de be sözlük...
    9 ...
  4. 3.
  5. 4.
  6. sonunu düşünen kahraman olamaz diyen kahramanlardansanız hikayeniz büyük ihtimal kısa sürecektir.
    0 ...
  7. 5.
  8. O zaman kahramanlık kelimesini anlamlı ve güçlü kılmak nerde kaldı sorusu akla gelir?
    1 ...
  9. 6.
  10. hikaye kahramanı olmak ile süper kahraman, halk kahramanı olmak arasındaki farkı görebilmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan durumdur. kavram karmaşası pratik yapmak için etkili olsa da karmaşaları dışavurum noktasında itina gerekmekte gibi duruyor.

    (bkz: hikaye kahramanı)
    3 ...
  11. 7.
  12. ve bu yüzden yazılmışlıklarda oynamayı eleştirirler. ikiye ayrılırlar: oyuncu ve iyi oyuncu.
    herkes kendi hayallerindeki kahramanların ruh ikizleridir. ben olmayan ben merkezli dünyalarının efendileri..
    en sevdiğimiz yaratılmışa bakın onu kaybetme korkusu ona olan ihtiyacımızdan ötürüdür.
    herkes kendi ruh ikizinin kahramanıdır. o takdir etmedikçe benleşir ve benliğini kaybeder.
    2 ...
  13. 8.
  14. Hikaye silikse, kahramanı da silik olacaktır...

    Bu önermedeki kahraman, " hikayemizin kahramanları kel oğlan ve aykız" hükmündedir.

    Yoksa kahramanlık aslında çok başka birşeydir...
    1 ...
  15. 9.
  16. hikayeler birbirinden bağımsız şekilde yaşanırken, birbiri ile bağlantıları yalnızca bir diğer hikayeyi etkilemesidir. ve her kahraman aslında gölgesinin izindedir.

    şimdi bir hikaye anlatacağım ve kimse bu hikayeyi başkasına anlatamayacak. ben ise başka bir hikayeyi ezberleyemeyeceğim kendi hikayemle meşgulken. hep kahraman olma uğruna diğer hikayeleri önemsemediğimizden mi acaba başkalarına hikaye anlatamayışımız? insanlar yalnız. insanlar mutsuz. bakmayın oynanan mutluluk oyunlarına, hep kahraman olma telaşından.

    sonra geçmiş bir zamanda;

    günler geçip giderken, deniz kenarında bir eve sahip olmayı dilerdim. kendime ait bir yaşamım olsun ve ben hükümdarlığını süreyim krallığımın. öyle bir hükümdar olayım ki, hizmetimde deniz ve güneş olsun. rüzgar başka krallıklardan haberler getirsin, yüzüme değsin. bazı sözler tokat gibi olsun, canım acısın.

    bugüne dönüş;

    bir hikayem yok.
    5 ...
  17. 10.
  18. benden bikaç tane var kahramanı seçemiyorum o yüzden benim yoktur.
    1 ...
  19. 11.
  20. amortiler de hikayeye dahil...

    bir çeyrek bilet gibiydi kimisinin hayatı, biraz daha şanslı olanınki yarım, bir kısmınınki tam... ama hepsine yüklenen umut, hepsinden beklenen aynıydı.

    vaktin birinde bir oğlu olmuştu çiftçinin ve "o" kendisi gibi olmayacaktı... o, tek mutluluk, yarınlara dair bütün beklentisiydi ve kendi hikayesindeki boşluğu bu şekilde doldurabileceğini düşündü çiftçi biran. alnından öptü kundaktakini ve "büyük adam" olması yönünde fazla istekliydi. kaldı ki bundan herhangi bir çıkarı olmasını hesaplamıyor, herhangi bir beklenti besleyip de büyütmüyordu. ama işin aslı bu kadar masum değildi. saftı belki ama masumiyet denilemeyecek türden birşey...

    kendi yapamadıklarını, onun yapmasını istedi. delicesine istedi ve "elinden geldiğince" çabaladı... ama bu noktada bir çıkar vardı. pek öyle görünmese de "benim yapamadıklarımı yapmalı" demek de beklentiydi bir yerde. ve kundaktakinin dünyadan dahi haberi yok. bu bir çıkar mıdır? içinde hırs varsa belli oranda evet... ve günün birinde çiftçinin oğlu, büyüyecek ve kendi hikayesini kaleme almak isteyecekti. ama önce hikayenin büyük bir kısmını silmesi gerekmekte, izlerini büsbütün yok edemese dahi bunu deneyecekti... o, kendi yapamadıklarını yapmak isteyecek ve buna rağmen yaşayamadıklarını da çocuğunun yapabilmesi için hikayesinin sonraki kısmında resmedecekti.

    ve "yapabildim" dedikleri de topu topu yaşlanmış babasının "hayata dair amortileri" ile eşdeğer olacaktı... hayatın amortileri de dahil hikayeye, çeyrek veya tam ne farkeder?
    2 ...
  21. 12.
  22. 13.
  23. herkes kendi hikayesinin kahramanıdır ama buna rağmen yine de sahte kahramanlar yaratıp onlara aldanır. aşık olur, inanır, güvenir ve sonra kendi hikayesindeki yalnız kahramanlığına geri döner. şaşmaz bir döngüdür bu. kendi hikayesiyle yetinmez insanoğlu, başkalarının hikayesinde kahraman olmak için çabalar. bu yüzden aşık olur, bu yüzden sever. ama ne acıdır ki birileri gelip onun hikayesinin kahramanı olur da o bir türlü kimsenin hikayesinde yer bulamaz kendine. işte bunu fark ettiğinde kendi hikayesindeki kahramanlığına geri döner insanoğlu, ne de olsa kendi kendinin kahramanı olması acıtmıyordur içini en azından..
    2 ...
  24. 14.
  25. --spoiler--
    oyuncu ve iyi oyuncu...
    herkes kendi hayallerindeki kahramanların ruh ikizleridir...
    ben olmayan ben merkezli dünyalarının efendileri...
    --spoiler--

    (bkz: #6573864)
    1 ...
  26. 15.
  27. bencillik noktasına taşmamak kaydıyla gayet de olabilir ve hatta olması gereken durum. herkesin dünyası kendi için dönmez mi zaten. bana kalırsa olması gereken de o ancak küçük dünyaları ben yarattım diye gezilirse ortalıkta, bunun böyle olmadığını bilen insanlar tarafından "hadi ordan beee" şeklinde yorumlarla kendi yarattığınız küçük dünyanızda kalakalırsınız efendim.
    0 ...
  28. 16.
  29. küfür ve gâfur da hikayeye dahil...

    kimileri hırslı olacaktı rolleri gereği, kimileri aynı oranda bağışlayıcı... en ufak birşeye kızanı da olacaktı, dünya yansa "üff" diyerek söndüreceğini sananı da. nihayetinde her biri farklı bir renk katıyordu ve hikayeler de ancak böyle zenginleşiyordu... kimilerinin inandıkları kör edecekti gözlerini ve kimilerinin inanmayı reddettikleri. ikisi de saplanıp kalacaktı nihayetinde hikayelerinin belli kısımlarında. sonra birbirlerine saracaklardı ki bu da kısır döngü bir yerde...

    kimisinin başı daha bir dik duracak, gölgesinde dahi fırtınalar kopacaktı. kimisinin güneşliği ağır basacak ve savrulanları, ışığında toplayacak... ve nihayetinde kimileri hayata edilmiş birer küfür olacakken, kimileri bu hayatı dahi bağışlayacak.

    hikayenin bu kısmı oldukça küfürlü ve argo duruyor. sıcak, ışıltılı, yaz günlerine çekilen türden bir hasret gibi özleniyor bütün gâfurlar. en büyüklerinden birisi sağ omzuna yatırılmış, gül suyuyla arınmış... hikayenin bu kısmı bahara yakın diyor vakit. bu kadar sövmek yetsin.
    0 ...
  30. 17.
  31. 18.
  32. aslında hepimizin hayatı bir filmdir ve biz o filmin başrolünü alırız.hayatımızdaki diğer insanlar yardımcı oyuncu,figüran konumundadır.hepimizin hayatı bir kitaptır,bizim hikayemizin baş kahramanı bizizdir.kitaptaki diğer kahramanlar ise hayatımımızın ya olmazsa olmazları ya da yaşamak zorunda olduklarımızdır.biz anlatmak isteyip istememiz sorulmamıştır sadece hikaye öyle yazılmıştır.
    0 ...
  33. 19.
  34. hayatlar filmse herkes kendi filminin başrolüdür. başkasının filminde başrol alabilmekse çok güzeldir, ama söz konusu film başkasının biyografisi olduğunda her an filmden çıkma ihtimaliniz vardır.

    hepimiz bir şekilde bizimle baş rolü paylaşacak insanı arıyoruz aslında ama talihsiz durumlar da var tabi.

    (bkz: kendi hayatının filminde esas oğlanı bulayım derken yüzlerce figüranla öpüşen zavallı esas kız)
    0 ...
  35. 20.
  36. cok güzel bir cümle bu. cok begendim. hakikaten de herkes kendi hikayesinin kahramanidir. herkes en iyiye ulasmak ister ve en uygun kosullarda kendisine bir gelecek saglamak ister. kimi zaman maddi kimi zaman psikolojik etkilerin sonucunda buna ulasamaz, ya da sartlari kendisine izin verdigi ölcüde ulasir.

    o yüzden gercekten de herkes kendi hikayesinin kahramanidir. ayni konuma baska birisi de getirilse onun psikolojik ideolojik durumu baskadir. bütün bunlarin icerisinde bir sürü sahsin kendi etkisinin rol oynamadigi faktörler de mevcuttur.

    o yüzden her insan, buldugu sartlari en iyi sekilde kullandigindan, her insan kendi hikayesinin kahramanidir.
    0 ...
  37. 21.
  38. "herkesin kahraman olduğu yerde kimse kahraman değildir." dedi bir filozof ki haklıydı da... ama parçaların kendi içindeki durumlarını gözardı etmemek lazım bu noktada... parçaların içindeki yapıları önemli. büyük ölçüde önemli hem de...

    bir erkeği düşünün. gündemde onlarca önemli memleket meselesi(türkiye'de herdaim mevcut bu meseleler ama) varken. bahse varım düşüneceği şey önceki gün tanıştığı dünyalar güzeli bir kadın ve onun yanındaki halleridir. hayatında iki gündür önem arz eden şey nihayetinde budur. ve bu da biz insanlar için değişmez bir gerçektir...

    bu noktada makro anlamda bir kahramanlık görülmese de bu adam kendisini mutlu, birşeyleri başarmış olarak görebilir o kadını öptüğü bir anında hayatının... bir yerde hikayenin, kendi iç dinamikleri önemli bu noktada. hayatın amacı o kadını tek bir kere daha görebilmek, onun yanında ve yakınında olabilmektir bir süreliğine. onun kokusunu teneffüs edebilmektir. dünyanın herhangi bir noktasında çocuklar ölürken hem de. kimbilir bunlar dolayısı ile de üzülebilir biraz duyarlı bir adamsa ama gene de o kadını bir kere daha görmek...

    bu durumda hikayelerin tamamı bencillikler toplamı olacaktır belki ama özünde de mesele budur zaten.
    0 ...
  39. 22.
  40. üç kuzen biraraya geldik dün öğlen saatlerinde...

    ağakapısı'nda oturmuş asya, avrupa ve ikisi arasındaki kan bağı diyebileceğimiz boğaz alabildiğine ayaklarımız altında ki karşımızda galata kulesi.

    birisi, marmara hukuk fakültesi'nde okuyor ve tam da bu hafta vize zamanı... sınav dediğimde beni "vize kuzen" diyerek düzeltecek kadar hakim hikayesine.

    bir diğeri çapa tıp fakültesi'ni zorluyor, öğleden sonra sevgilisiyle buluşacak, onun heyecanı ile arada bir saati yokluyor. hikayesinin oldukça sevimli, oldukça güzel, heyecanlı bir bölümünü kaleme alıyor gibi...

    bense aöf üçüncü sınıf öğrencisi olmama rağmen "unumu eledim, eleğimi astım" modumdayım. oysa ölmek vardı bu güzel bahar gününde. boğulmak mümkündü serin sularında akıntının. veya ne bileyim olabildiğine uçma çabasıyla çakılmak galata'dan... oysa işe yetişmem gerekti ve bu da benim hikayemdi nihayetinde.
    3 ...
  41. 23.
  42. vedalar da hikayelere dahil...

    hayatta birçok şeye, birçok kişiye veda ediyor insan sahi. kimisini bir daha görmüyor, kim bilir belki de göremiyor... giderken bıraktığı yerde, döndüğünde bulamıyor. ağlamak da kâretmez böylesi bir durumda, zira emir büyük yerden.

    bir de insanın vazgeçtiği, veda ettiği tarafları vardır hayatında. ister alışkanlık denilsin, ister zevk, ister tutku. bir yerde kırılıyor tüm bunlar da. elde hiçbir şey kalmaksızın tüketiyor kendisini. ve belki de en acısıdır insanın kendinden bir parçaya olan vedası. bir daha görememe ihtimali bile garip gelir hani... hatta halk arasında "hey gidi" şeklinde nidalar ile başlayan yargıların hemen hepsi bunu işaret ediyor gibi. tutarsız bir tarafı var hayatın ve biz insanlara da sirayet etmiş durumda gereğinden fazlaca. ve karşısında olduğumuz ne varsa vaktiyle içinde alıyoruz soluğu. bir insan "asla yapmam" dediği ne varsa yapabilme potansiyelini taşıyor hayatı boyunca. buradaki esas fiil yapmanın kendisi olduğu için "ne" sorusuna dahi gerek kalmıyor çok zamanlar.

    ama insan kendisinden bir parçaya veda ediyorken, kendisinden bir parçayı koruyup geliştiriyor sanırım. ahmet haşim mesela... şu meşhur akşam şairi. kadın düşmanı derler üstada, bence değil. sadece biraz daha yakışıklı bir adam olamadığı için kendisinin, karşı cinse olan sevgisi köreltilmiş gene kendisi tarafından. buna karşılık da akşamları sevmeyi öğrenmiş üstad. akşamları okşamış durmuş ve kızıllaşan göklere her baktığımda aklıma gelip de utanmama sebep olmuş... "benim hikayem de böyle" diyebilmiş, kendisine karşı dürüst davranmış. ama nihayetinde kendi yazdığı hikayenin uç noktası olmayı başarmış. eğer ki beni utandırabilmişse üstadın kızıl dilberi, bunu başarmış demektir.

    bazen vazgeçmesi gerekiyor insanın, bir yönünü feda etmesi gerekiyor. fedakarlık mı, bencillik mi? adının çok da önemi yok esasen. birileri isim bulur nasılsa... önemli olan hissettiğin, besleyip de büyüttüğün o duygu. ben, kendi hikayemin en sağlam kahramanı, en hesapsız karakteri olsam da çözemedim. biran gelir ve insan bir yönünü feda eder. hangimiz bunu yapmıyoruz ki?
    6 ...
  43. 24.
  44. polat alemdar: sonunu düşünen kahraman olmaz!
    mashadov: seni çılgın hadi oradan" sonunu düşünemeyen kahraman olamaz"

    bir tebessümlük rüzgarla uçurumun kenarından atlayan bir pesimistin hikayesidir sürdüğüm hayat. kahraman olmak uçurumdan atladığı halde ölmemekse ve birileri bu saçmalığa inanıyorsa evet ben kendi içinde bir hikayenin kahramanıyım. mapusa düşmüşüm satır araları parmaklık. nokta nokta büyüür karanlık. karanlık bir hücrede kahraman mı olur lan?
    0 ...
  45. 25.
  46. herkes kendi hikayesinin kahramanıdır; fakat bazıları başka hikayelerde de kahraman olurlar.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük