...
biz
herhangi bir vakitte
dört kişiydik.
o zamanlar her zaman daha haziran
tümü gece oluyordu olan
alnımızdaki leke simsiyahtı,
kazıdıkça altından başka renkler çıkan.
biz tek gayesi olan dört anlamdık
korkmazdık ve sapmıyorduk yolumuzdan
en istekli halimizdi düşlerimizdeki yaşam.
bazen bir anahtar oluyordu hayatımız
bilmeden bir kapı arayan
bazen kilitli bir hal alıyorduk
yanlış anahtarlarla acıyan.
aşk bizde su gibiydi
neyse o oluyorduk.
akıyorsak ırmak deniliyordu bize,
durgunsak deniz, bir ağaca can,
bir avuçtaysak sahibine hayat da verebilirdik
kiminin gözyaşına karışır
onda ağlanmak isterdik.
biz su gibiydik
bulutlar bizi yüklenince gri olurdu,
yağmur bizi yağardı
yaprakta yeşil, bir çiçekte kırmızı olurduk
biz anlam veriyorduk her şeye,
bizimle renk buluyordu her mekan
oysa unuttuğumuz bir şey vardı
eksiliyorduk almadığımız zaman
biz nereye gidersek gidelim
sızıları da götürüyorduk yanımızda
sözlerimiz kapılmıyordu ama hayata
gerçek bellemiştik çünkü bulunduğumuz yolu
paçalarımızı gündüze bulaştırmadan yürüdüğümüz
o günlerde pek belli olmuyordu akşamın sağı solu.
geceyi ağustos böceklerinden dinliyorduk
bir sabah bir kumru anlattı çünkü bize,
ağustos böceğinin bir yıldıza olan aşkını
ama biz ona söylemedik
yıldızın bir kırmızı düşü kandırdığını
anlatamadık bize bile, bizden neyi aldığını.
biz
herhangi bir vakitte
dört renktik.
biz
herhangi bir cümlede
tek nedendik.
biz
herhangi bir nedenle
bizdik.
zaman, hala daha haziran.*