bu sıralar neresinde olduğumu sıkça düşündüğüm bir eşik.
ilk tanışma, hoşlanma ve ardından buluşma.
whatsapp'ta sürekli konuşmalar vs vs.
alışkanlığa girince artık o an bulunduğum flörtten artık mutlu olmadığımı ve o kadından artık en baştaki gibi etkilenmediğimi fark ediyorum. bu başıma, sağlıklı bir fikir edinecek kadar sayıda başıma geldi.
artık kadınlardan gerçekten etkilenemiyorum. ulaşılmaz olmaları daha çok hoşuma gidiyor. onu tanımak, hangi rengi, hangi şarkıyı, hangi filmi sevdiğini bilmek çok zor geliyor.
sanırım her şeyi artık hazır ve hızlı bir şekilde elde edişimden kaynaklanıyor.
instagramını al, resimlerine bak.
facebookunu al ne yaptığına bak.
swarmdan ekle, nerede olduğuna bak
vs vs.
her şeyini o yanımda yokken öğrenince birlikte olduğumuz zamandan zevk alamıyorum diye düşündüm.
bu nedenle tüm sosyal medya hesaplarımı kapadım.
fakat yine aynı. bir kadına aşık olma yeteneğimi sanki sonsuza değin kaybetmiş gibiyim.
bir kitaptan yazacağım şu paragraf beni anlatır gibi artık.
"bir zamanlar kendimi bir kadının cazibesine bırakıp o beni nereye savurursa oraya savurabilirdim. başka hiçbir şey düşünmeden, çekeceğim ve çektireceğim acıyı umursamadan, belki de öyle bir şeyin hiç farkında olmadan. şimdi ise arkamı dönüp gidiyorum.
güzel bir kadının aşkıyla mutlu olunabilir mi? hayatta böyle bir şey var mı ?"
Zaten benim olabileceğini bildiğim birinden vazgeçmem öyle kolay ki dümdüz yol, eşik filan yok.
Benim olması zor birini seveyim bu uğurda evimi yakarım kendimi keserim vaz geç mem.
karşındaki soğuk olursa, senin sevginin altında eziliyorsa ve karşılık vermekte geç kalıyor/zorlanıyorsa, vazgeçersin arkadaşım. ne kadar seversen sev, ne kadar istersen iste kafandaki ileriye dönük düşüncelerin soru işaretleri olarak kalıyor. Hem bitmesin istersin, hem içten içe isyan edersin. sonunda isyanın kazanır. Belki belli bir süre keşkelere muhtaç kalırsın ama zaman geçtikçe ne kadar doğru bir karar verdiğini anlarsın.
Yorucu ve yıpratıcı olduğu farkedildiği andır. Ki seven insan uzun süre tahammül eder. Vazgeçtiği an zaten her şey son zerresine kadar bitmiştir kişide.
korktuğum eşik ve sanırım artık kaçamayacağım. Bir insanın sizi zorla sevmesini bekleyemezsiniz ve daha fazla yıpranmaktansa, bir seferde kesip, kurtulmanız gerekir. ben de tam olarak böyle bir durumdayım.
sevmekten vazgeçme değilde, senden gitmelerine alışma olabilir. bazen hiçbir şey yapmamak en iyisidir. sevdiğin insanları rahat bırakmak ve sonra beklemek lazım , kimin senden gittiğini görmek için. gidenler sevmekten vazgeçti sanabilir belki ama sevmediği için hissetmemiştir.
vazgeçmek değilde soğumaya başlarsın. ufak da olsa büyük de olsa çözülebilecek bir anlaşmazlık büyüdükçe büyür, dağ olur önünde. ağza alınmayacak sözler duyarsın. kırıp dökülmeye başlar ortalık. yinede yaşanan güzel günlerin hatırına her şeyin eskisi gibi olabileceğine inanırsın. Ama olmaz. Şartların uymuyorsa çekip gidemezsin de bir daha sevemezsin de.
Sonra bir gün, seni son sevdiğim o yerin adı çoktan değişmiş,- ben koşa koşa yeni taşındığım evin aboneliğini açtırmaya gidiyordum- ve sen ne kadar da büyümüşsün. ben de sensiz çok büyümüşüm, araba bile kullanıyorum, inanamazsın. bu hayat önüme ne koyarsa istemem diyemeden yaşıyorum, tıpkı senin yokluğunu kabul etmem gibi. bu epey zaman almış olsa da, bir gün öyle bir boşlukta işte, elektrik idaresine yetişmeye çalışırken anladım. o adı değişen yerden küçük hallerimiz, ilk tanıştığımız gün ki kıyafetlerimiz, senin lacivert gömleğinle benim koyu yeşil bluzum bile fırladı. hatta ve hatta kahküllerim bile fırladı, bana hiç mi hiç yakışmamışlardı. şimdi biliyorum yakışmadığını, şimdi biliyorum, bizim birbirimize ne kadar yakıştığımızı, ve nasıl ayrıldığımızı. içindeyken anlamak çok zor, hele acı çekerken. Hele öfke doluyken. Ama şimdi o kafeye gülümsüyorum, her şey çok çok geride kalmış, asırlar öncesi falan gibi.
Bazen radyoda bir şarkı çıkıyor, tam seni anacak gibi oluyorum, arkamdan birileri selektör yapıyor. Gece yatağımda düşüneyim desem, hemen uykum geliyor. Ama bazen de işte, böyle koştururken zaman bir saniye diyor, bir saniye dur. O bir saniyede, ben hep seni hatırlıyorum. O bir saniyelerde ben senden ne zaman vazgeçtiğimi biliyorum.
Ben sana tek bir soru sormaya geldim, bilirsin o gün giydiğim hırkayı hala giyiyorum. Sana sormak istediğim tek bir soru vardı, cevabını alamazsam demiştim mezara kadar rahat edemem. Alamadım. Sen bana o gün son kez baktın, bilmem belki öyle düşmanca bakmasaydın. Belki o köşede acımadan elini sallamasaydın. Belki sadece son kez bizim bankımıza otursaydık, son kez sesini uzun uzun duysaydım, bu bir saniyeler olmazdı, ben senden öyle vazgeçmez, şimdi böyle hayatın anlık telaşlarında seni anımsamazdım.
aslında bir an da değil de yavaş yavaş vazgeçmişim. dizlerimi karnıma çekip çaresizce ağladığım her an, battaniyelere sarıldığım, romanlarda kendimi bulduğum, rüyalarımda gördüğüm her gece biraz daha azalmış. En çok da senin mutluluğun yok etmiş, öyle üzülünce de bir daha görmeyeyim diye ipin ucunu sessizce bırakmışım. Bana sorsan, bir daha göremezdim, -senin- bana düşman gibi bakmanı. her yaşananda o eşiği bir kez daha, bir kez daha atlamışım. belki ben bu kadar vazgeçebiliyorumdur. bir keresinde birlikte söylemiştik bunu, sen anımsamazsın ben ezbere bilirim.
''unutmak değil ama belki hatırlamamak mümkün''
Şu sıralar bu eşikteyim.
Korkuyorum.
Kimi sevdiysem elimde patladı. Yüzüme gözüme bulaştı.
hak etmediği halde birine çok mu değer veriyorum?
Güzel şeyler yaşamayı istemek suç mu?
...
Korkuyorum.
Güvenmekten, bağlanmaktan çok korkuyorum. Yalnızken kafam o kadar rahat ki artık bunu birileri gelip bozsun istemiyorum. Ama böyle nereye kadar gider, doğru mu yapıyorum?
bilemiyorum.