beş damacana suyu kazana boşaltıyoruz, içine "kıyıda köşede kalmış adamlar"ı atıp, kaynatıyoruz;
** sabri tandoğan: mesaj tv'ydi, meltem tv'ydi garip garip kanallarda geceleri çıkar, "gönül sohbetleri" diye bir program yapardı. kameranın karşısına oturur, mıyıl mıyıl anlatır babam anlatır, "efendim, geçen pazar hanımla sultanahmet'te geziyorken.." ile başlayan cümlelerinden bi sik anlaşılmaz, çünkü lafın ortasında durur, ağzını falan şapırdatır, lafın sonu gelene kadar kafanız düşer, ağzınızın sağ köşesinden salya damlar.
vızvızvızvız tepeden florasan lamba ötüyor falan, enteresan bi ortamı var sabri teyze'nin..
kanal neyi değiştirirken karşılaştım mı psikopat gibi de izliyorum saatlerce. sınav sabahı görse idim te vakti zamanında, kaçırırdım imtihan-ı ikamet-i talebe'yi bu programı izlemek içün, o derece.
yerinde olsam sabri amca'nın çıkar programa söverim lan yaldır yaldır. gelmişinden girer geçmişinden çıkarım, ana bacı komam yani. "efendim, geçen pazar hanımla sultanahmet'te geziyorken.. sikerim dedim güvercinini de kaldırımını da.. yeterin! ne var lan? bombalarım.. yaparım bunu ekmek mushaf çarpsın, sabri tandoğan'ım ben! heheeyt! sabri tandoğan! patron kim ha? benn sabri tandoğaan! say my name! sabri tandoğaan!" deyu. rtük zati varlığından bihaber bu nine modeli amcanın..
** faruk atalay: bu kimsenin ilk ortaya çıktığı dönemde galatasaray'ın real madrid ile yaptığı bir hazırlık maçında frikik golü vardı. top jardel'in kaba etini yaladıydı, teşbihte hata olmaz.. medya ayağa kalktıydı: yok, "cimbom'un genç yeteneği faruk!"; yok, "geleceğin hagi'si."; yok, "real madrid asbaşkanı açıklama yaptı: atalay'ı madrid'e ilk uçakla getirmezsem anamı siksinler." falan filan, biz de basının gazına gelip nimet bellediydik bunu. lakin bir saffet akyüz, bir mehmet deliorman, bir kaleci menderes olmaktan öteye gidemedi, ufak takımların kontratak topçusu oldu. belki de dinlenesi bi hayat hikayesi vardır ha ne dersin sancho panza?
* * *
geçmişi küp küp doğrayıp, kazana atarak, pişmesini bekliyoruz;
** - geometri bilmeyen giremez -
yer: atina/akademos
tarih: m.ö 381
halisyus (bitkin bir halde): echecrates dayı. aç kapıyı. açım, bi tas çorban içeyim, zeus rızası içün. echecrates (sinirli): haut! üçgenin iç açıları toplamı? halisyus (dudağını büzerek): emmm.. 160? echecrates (eşiğe takılıp düşerken): nah! 180, dunkof! iki cihan teğet geçse giremen buraya! hadi siktir! halisyus( kapıdan içeri bakıp, ellerini açıp kapatarak): aaa, platon değil mi o? ne güzel memeleri var yumuşak yumuşak. platon (cigarasından bi nefes çeker, bi göz kısık): lan it. adımızı bu yaştan sonra eflatun'a mı çıkaracaksın?
** - pazar günü seni kilisede göremedim john -
- pazar günü seni kilisede göremedim john.
- ben de seni peder.
- aziz allah. ezan okunurken yalan konuşma john.
- aha? ney? kara murat lan bu! mıafızlar! yakalayn!
* * *
bol baharatla süslüyoruz;
** emin çölaşan, "tarihe düşülen notlar" isimli kitabında yer verdiği röportajda zeki müren'e "sizin için 'muhabbeti çok iyidir, açık seçik fıkralar anlatmaya, şakalar yapmaya bayılır' deniyor" mealli bir söz ediyor. bunun üzerine san'at güneşi'nin anlattığı fıkra bi olay, anlatım tarzı bambaşka bi olay:
- bayılırım efendim, fıkra beni çok dinlendirir. mesela size en kısa olanını anlatayım. şubat, mart'a ne demiş?
- ne demiş?
- mart kardeş, üç gün ödünç ver de, bir mastürbasyon da ben yapayım demiş.
bu ne lan?
etraflıca bülent ersoy'un kadın olması üzerine konuştuktan sonra, "siz takım tutar mısınız zeki bey?" sorusuna verdiği cevap da bülent ersoy'a laf çarpma mahiyetindeyse efsaneymiş baba:
- sorduğunuz anlamda tutmam efendim. sadece "kendi takımlarımı" tutarım.
** (kızlar sizi biraz dışarı alıyorum, erkek erkeğe konuşcaz biz biraz. hadi bakim. heheh ba ba hiç itiraz da etmiyo, kıyamıyorum da be hehheh) 2 ağustos 1995 bursaspor karlsruher maçı'nı hatırlayanlar olacaktır. bursaspor'un avrupa'da ajax çakması formasıyla estirdiği dönemler. maçı çok kısa özetliyorum; maç 3-3 bitiyor, son penaltı atışında bursasporlu ümit topu direğe vuruyor, bursaspor eleniyor. fakat benim, bu maça dair aklımdan senelerdir silemediğim bambaşka bir kare var. karlsruher teknik direktörü winfried schafer, yedek kulübesinin arkasında çaktırmadan biralanmışçasına kıpkırmızı bir halde, bir arslanın yelesini andıran sarı saçlarını rüzgarda savura savura, kollarını iki yana açmış vaziyette, bilinmeyen bir hedefe doğru sırıtarak koşuyordu. bunu da üstelik, ümit'in topu direğe vurup, yere diz çökerek secdeye varsam mı varmasam mı ikileminde kalıp, saçını yolmaya karar verdiği anda yapıyordu.
ben hak veriyorum schafer amca'nın o heyecanına birader. kolay mı olum? netice itibariyle o dönem bursaspor'u kadrosunda ağları delmiş bir ercüment, kafasıyla penaltı kurtarmış bir ganchev barındırıyordu. evliyadan mı müteşekkil takım ben anlamadım ki? vallahi stv'den 1995 bursaspor'u üzerine belgesel beklemiyor değilim. koy baba fona da bi ak sakallı musisi, necip milletimizin aklı bi şaşsın.
* * *
herhangi bir günün çorbası, en az senin tüketmeye hazır olduğun kadar tüketime hazır. bon appetit!