polisiye romanın en sağlam dedektifi ki ve perde indi adlı romanda öldükten sonra ingilterede times gazetesine ölüm ilanı verilerek ölüm ilanı verilen tek hayali karakter ünvanını kazanmıştır.
aslen belçikalıdır,belçika'da polislik vazifesini yerine getirir.emekli olduktan sonra ingiltere'de styles köşkünde işlenen bir cinayete karışarak edebiyat tarihine bir güneş gibi doğar (styles'da esrarengiz cinayet)
yüzbaşı arthur hastings ile birlikte maceradan maceraya koşarlar.hastings saftirik ve centilmen olan taraftır.poirot için ise bunlar önemli değildir.rahatlıkla kapı deliğinden içeriyi gözetleyebilir.
yaklaşık 33 romanda bulunan bu dedektif
bazen tek başına çalışsa da
genelde romanlarda şu karakterlerle yan yana görebiliriz.
müfettiş japp , başmüfettiş battle , bay goby , ariadne oliver , albay race ve en önemlisi yüzbaşı arthur hastings..
en sevdiği içki kakao ve nane likörü'dür.
kediye benzeyen yeşil gözleri ve en önemlisi olan pos bıyıklaı vardır ki ona göre ingiltere'nin bir numaralı bıyığıdır.onu pomatlarla besler.
her zaman rahatsız edecek rugan ayakkabılar giyer.aşırı derecede simetri hastalığı vardır.
son derece kendini beğenmiştir.tevazu denen şey çok ender olarak çıkar ortaya.
genelde hastings gibi kızıl saçlı zayıf hatunlardan değil de ,gösterişli iri yarı hatunlardan hoşlanır.hatta bunların en meşhuru suçlu olmasına rağmen vera rossakofftur.poirot'un kadın gözüyle baktığı tek kadındır kendisi.
holmes gibi olayı çözüp salak watson'a en sonunda anlatmaz.hatta çoğu zaman hastings istemeden de olsa poirot'u çözüme götürür.
en sevdiği laf "gri hücrelerini çalıştır mon ami"dir
poirot da üşenmez dersimiz cinayet adlı eserde hastings'i bella duveen ile yani sevgili kül kedisi ile baş göz eder,hatta sonradan hastings evlenip arjantin'e gider.
ona göre cinayet kesinlikle hoş görülmeyecek bir şeydir.meslek hayatı boyunca sadece bir kez başarısızlığa uğrayan bu mükemmel dedektif ve perde indi adlı eserde ölür
ama ölümünde bile adaleti sağlamaktan geri kalmaz.
seni her zaman kalbimde yaşatacağım şirin belçikalı..
katille kanka olup sizi yanıltmaya çalışan,katile bile kibar davranıp gerçek bir beyefendi olduğunu gösteren,bıyıklarına özen gösteren ve kesmeyeceğini her fırsatta dile getiren dedektif
dünyanın en mükemmel dedektifidir. kendi tabiriyle ''küçük gri hücreler''i sayesinde gerçeğe her türlü ulaşır. yani bir koltuğa oturup gözleri kapatarak düşünmek; sürekli soytarı dedektifler gibi elinde bir büyüteçle ipucu aramaktan daha iyidir. ona göre kılıktan kılığa giren, ağzında pipo ve elinde büyüteçle tazı gibi oradan oraya koşan dedektifler zavallı ve gülünçtür. çünkü ona göre, bazen kafamızdaki gözlerin göremeyeceği şeyleri, beynimizdeki gözlerimiz görür. dış görünümüne son derece önem veren bu amcamızın değer verdiği en önemli şeylerden biri de o eşsiz bıyığıdır. simetri hastasıdır. her şey düzenli olmalıdır. sıcak kakao ve nane likörü içmeyi çok sever. soğuk almaktan korkar, o sebepten yazın bile sıkı giyindiği zamanlar olmuştur. dostu arthur hastings'e genelde ''mon ami hastings'' diye seslenir. ve dünyada, gazetelerde adına ölüm ilanı verilen ''ilk ve tek'' hayali karakterdir.
bu adamı, sherlock denen soytarıyla kıyaslayanlar var bir de. poirot, sherlock gibi durmadan ipucu aramaz. insan davranışlarıyla, psikolojileriyle ve onlarla konuşarak aydınlatır olayı. elbet de ipuçları da kendisi için önemlidir ama önceliği insan davranışıdır. yani şöyle açıklamak gerekirse; ipuçlarının olduğu bir cinayet vakasında olayı poirot da, sherlock da aydınlatır. ama hiç ipucunun olmadığı bir cinayet vakasını poirot gene aydınlatır, ama sherlock nah aydınlatır.
herkesi istedigi gibi sorgulama yetkisini kimden aldigini merak ettigim sahsiyet. adam yunanistan'da da, turkiye'de de, amerika'da da istedigini istedigi gibi sorguya cekiyor. bir allahin kulu delikanli da cikip "sen kim oluyon lan, bi siktir git" demedi.
Agatha Christie zekasının ürünü, kısa boylu, saçları seyrek, uçları yukarı doğru kıvrılmış gür bıyığı, hafif göbeği ile tıknaz bir görünüme sahip olan polisiye roman karakteridir. 1916 yılında ile ömrünün sonuna kadar yanından hiç ayrılmayacak olan captain Arthur Hastings ile tanışır. Allah herkese hercule poirot zekası ve Arthur Hastings dostluğu etsin.
agatha criste, bazı kitaplarda onu kahraman yapmaz. ya yoktur, ya da ismen geçer sadece. o kitaplar diğerleri kadar iyi olmaz asla. neşesi ile, tavırları ile, zanlılara karşı konuşmaları ile bir tanedir o.
orta okul ve bir kısım lise hayatım boyunca poyirot diye okudum ayrıca. yıllar sonra öğrendim puaro diye okunduğunu. ama hala kendi kendime okuyorsam poyirot diye okumayı tercih ediyorum.
oyunu kurallarina gore oynayan adam.
di$ gorunu$une onem verir, kesinlikle gururludur.
detay hastasidir. beynindeki kucuk gri hucreleri kullanarak her$eyi cozebilecegine inanir. bana hep agatha christie poirotyu yaratirken metafizikten etkilenmi$ gibi gelirdi, bilemiyorum artik.
agatha christienin ufak poirot oykulerini birle$tirdigi bir romani da mevcuttur. 15-20 sayfalik oykulerdir bunlar ve poirotnun zekasinin daha bir one ciktigini hissedersiniz.
hic bir hayali karakter oldugunde gozya$i doktugumu hatirlamiyorum, ama sanirim "ve perde indi.." kitabinin sonlarinda bir kac damla yuvarlanmi$ti gozlerimden...
(bkz: agatha christie)
(bkz: ve perde indi)
Jean Claude Van Damme'ın Fransız sanılması kadar Fransız sanılmaktan muzdarip, Jean Claude Van Damme'ın Belçikalılığı kadar Belçikalılık içeren aslında Agatha Christie'nin zekasını yansıtan karakter. Tabi, o kadar canlı, bizden biri gibi hissettirir ki kendini burada Agatha Christie'nin yarattığı bu karakterden dolayı yazarın kendisine ne kadar saygı duysak azdır.
Bir insanın kafasında olayları çözmeyi istediği tüm şekilleri bu adam uygular. Haliyle Hercule'ün zekasının getirisi olan final konuşmaları okuyucuyu "vay be, hakikaten, ben de böyle çözseydim ne süper olurdu" tarzı bir masumiyete ve gıpta edişe çeker. Gerçek bir insan kadar iskeletleşmesi ve kanlı canlıymış gibi karşımıza çıkması belki de kendisini açık ara gelmiş geçmiş en zeki adamlardan birisi yapar.
agatha cristie'nin 1. dünya savaşı yıllarından 2. dünya savaşı yılları arasında olan dönemlerde yaşadığını varsaydığı ve genellikle de ingiliz sömürgesi ya da etkisi altındaki devletlerde karşılaştığı cinayetleri -ki genelde bu cinayetlerin kendisini zorla bulduğunu iddia eder- çözerek dünya çapında bir üne kavuşmuştur bu şahıs. tam bir beyefendi fakakt kesinlikle alçakgönüllü ve mütevazi olmayan bir kişilik olmamasının yanı sıra biraz da dış görünüş takıntılısıdır. genellikle onu bulan cinayetler veya kendisinin karıştığı cinayetler hep zengin bir ailenin ferdine yönelik olmuştur.
cinayet çözümlemesini kafasındaki gri hücreler esaslı soruları doğru sormak ve kanıtları yap-boz gibi defalarca farklı yönlerde yerleştirerek doğrusunun nereye girdiğini bularak ve en önemlisi insanların psikolojisi ile beraber onlara doğruyu söyleterek yapar.
kaldı ki çoğu zaman kendisinin üç anahtar noktası vardır: birincisi ölünün bulunduğu yerdeki objelerin aslında konuştuğu -yani her şeyin bir manasının olduğu-, insanların sürekli yalan söyleyemeyecekleri ve ne olduğunu bilemediğim ve kitaplarında agatha cristie'nin alelade açıklamadığı 3. bir yöntem. her zaman bunu "kendi metodumla" diyerek açıklar hercule; ama dahası hakkında bahsetmez.