ilk başlarda anlamadım çaylak yediğimi, yazıp duruyorum. 30-40 entry sonra dedim;" niye hiç bildirim gelmiyo lan?" baktım, ne son iyi oylanan entrylerde ne son kötü oylanan entrylerde bi değişme yok. entry girdiğimde entry numarası "soru işareti" (?) oluyo. dedim; "aga bu işte bi işlik var". bir de baktım ki çaylak olmuşum. kaç yıllık uludağ sözlük hayatımda ikinci çaylağım.
sonra aklıma bi soru düştü " koca koca adminler, sözlük sahipleri, tek hareketleriyle entry silip, tek laflarıyla sözlük ahalisini sakinleştirebilen adamlar (bkz: arkadaşlar düzeldi) beni niye çaylak yapmışlar, ekmeğimle niye oynamışlar ki?"
baktım ki küfür etmişim özel mesajdan. "hayır yıllardır küfür yiyorum, ben edince mi çaylak oluyo" diye düşündüm ki; gammazlamak lazımmış. mahallede dayak yiyip, abiyi çağırmak gibi bi olay. şurda fikirlerin dögüştüğü yerde mevzuya adminle gelmek erkeklik midir yani?
demem o ki sevgili sözlük;
3 günlük çaylaklığım sırasında düşünecek çok vaktim oldu. insan doğruyu, yanlışı daha net görüyor yazmak isteyip de yazamayınca. atarlarını, küfürlerini, desteklerini içinden yaşayınca anlıyorsun yazmanın kıymetini. ha ben şimdi çaylak yedim diye; bir daha kimseye sövmeyecek miyim? elbette söveceğim. bizim köyde göte, göt denir.
burdan haber salıyorum bütün adminlere; ey admin, ey sözlük yönetimi, büyük yazar; kod ilmini sökmüş, bilgisayardan sıkılıp da mobil uygulamalar açmaya başlamış sözlük sahipleri, ey yazar silip, çaylak verme gücünü elinde tutan koca adamlar; siz mi büyüksünüz ben mi?
ben büyüğüm. siz ne anlarsınız insanlıktan, ne anlarsınız halden, ne anlarsınız basit bir yazar olmaktan. tabi kendi sözlüğüne bile acımayan, kendi sözlüğünü ergenlerin basmasına izin veren adam bize mi acıyacak?