Bahçeşehir gölete gidiyoruz bazen. Her tarafta alkollü mekanlar. Alkol sevmiyorum zaten de her mekandan da bir müzik sesi geliyor. Bir yandan mangal bir yandan balık kokusu geliyor. Yabancı uyruklu ailelerin dadıları çocuklarını parkta oynatıyor. En lüks arabalar park yerinde.
Çok düşünüyorum sahiden yaşıyor muyum? Diye. Yıllardır sinemaya bile gidemedim biliyor musunuz? Ne istediğimi düşünüyorum. Sonra göletin kenarına oturup ice tea içiyoruz. karşıda şarkılar söyleyerek rakı içen insanları izliyorum. Oğlum yerinde durmuyor yine gölete düşer diye oturamıyorum bile. Sonra eve dönüyoruz.
insanın sonsuz ihtiyaç ve isteklerine kafi gelmeyen bu dünya hayatında zaman zaman hissedilendir. çok şımarık bir yaratığız. bir şeyimiz olunca, hemen bir şeyimiz daha olsun istiyoruz, o da olsun, bu da olsun, o ince belli de benim olsun, bu sarı saçlı da, bu araba da, fakat şuradaki ev de, vs. sonra elde edemeyince pusup kalıyosun. evet pusmak. o pusuş bir susuşa dönüyor, sonra o suskunluk bir soğumaya, o soğumayla gelen hayatı sorgulama hissi nihayetinde dünyanın ve içindekilerin boş beleş işler olduğuna kanaat ettiriyor. dün funny moddayken, bugün dünya fani moduna geçiyorsun. oluyor öyle arada. ne götün kalkacak, ne de içine kapanıp hayatı boşlayacaksın, adam gibi o yastıktan kafanı kaldıracaksın efendim, bakacaksın güneşe, eve bugün de güneşim doğmuş diyeceksin ve modunu yakalacaksın, silecessin emesenden... üff neyse, hadi bakalım.