insan psikolojisinde tüm eğilimler, herşeyi elde etmeye yöneltiyor insanı. kişisel gelişim seminerlerine gidiyorsunuz, başarı için herşeyin caiz olduğunu, başarmak için köpek gibi çalışılması gerektiğini anlatıyor. zirve tek kişiliktir, çalışın ve o zirvede tek olun, herkes size hayran kalsın. paranız çok olsun, herkes size ulaşmaya çalışsın falan filan. ben kazandığım parayı samimi dostlarımla birlikte harcayamadıktan sonra lanet olsun parasına da makamına da.
2 sene önce bir proje için istanbulda bir ofiste 6 arkadaş çalışıyorduk. büyük bir toplantı odası vardı, gece sessizlikle birlikte hafif loş ışıkta tüm herkes harıl harıl kod yazıyordu. arkadaşın birisinin evinde 2 tane kız bekliyordu. sürekli fotoğraf atıyordu, gel hadi özledik falan diye. bende telefonunun her ışığı yandığında "noldu la yine mi kızlar" diye mail atıyordum. çift yandan taciz ediyorduk. karşımdaki adam, 15 bin lira civarında maaşı olan, ev, araba vs konusunda hiç bir sıkıntısı olmayan, hayatı istediği gibi yaşayan, işi bıraksa da ölene kadar kral hayatı sürecek bi adamdı. tanırsınız, Mehmet pişkinden bahsediyorum. bilgisayar başına geçip veda videosu çektikten sonra intihar eden adamdan bahsediyorum.
o gece bi mail atmıştı, maili bu gün tekrar gördüm. o gün ne demek istediğini anlamamıştım. içinden geçen bir cümleyi yazıyorum sadece.
"..şu dünyada yaşamamı sağlayacak bir amacım bile kalmadı ki."
sözlüğe baktığımda, aklı seksten farklı bir şeye çalışmayan sürüyle insan görüyorum. alkole başlayacağım ne içeyim ne yapayım. bunların hepsinin zirvesinde tek insan olarak tanıdığım mehmetin, hayatta bir amacım kalmadı diyerek intihar etmesi sizin için bir şey ifade ediyor mu bilmiyorum.
ama şunu söyleyeyim,
başarı, para, hırs, uyuşturucu, alkol, seks.. bunların hepsinin bir sonu var.
dünyaya niye geldik? amacımız ne? oturup herkesin kendini bi sorguya çekmesi gerekiyor.
yanlış sorudur. her şeyi elde edemezsin. zaten mehmet de her şeyi elde ettiğini düşünmemiştir. benzer şeyleri ben düşünmüyor muyum ? evet sıklıkla düşünüyorum. aramızdaki fark o sıkılıp filmin sonunu beklemeksizin çıkmayı tercih etti. ben ise "dur bakalım belki yönetmen sürpriz son hazırlamıştır. zaten kaç dakika kaldı ki sonuna ?" diyorum.
iktisadi mantıkla düşünecek olursak birincil/temel ihtiyaçlar (yeme, içme, sıçma, barınma, seks ...) karşılandıktan sonra sıra ikincil yani lüks ihtiyaçlara gelir. insan ihtiyaçları hiçbir zaman bitmez ve eninde sonunda insan düşünüp ulaşabileceği her şeyi elde etmek ister. bu da beraberinde aşırı tüketimi getirir. buradan serbest piyasa ekonomisine kadar yolu var çok uzatmayalım. ancak burada önemli olan nokta lüks ihtiyaçların bağlı olduğu paradigmaların çokluğudur. bu paradigmalar da yaşam tarzından, gelire, kişiliğe kadar gider.
başlığa verilebilecek en güzel cevaplardan biri aslında,
(bkz: çatlak ilkokul öğrencisinin yazdığı kompozisyon) dur. ne zaman okusam gülerim.