köy ortamında bulunmamış insanların fantezisidir.köyler zannedildiği gibi huzur kokan yerler değildir.şehirde biriyle kavga ettiğiniz zaman döner gidersiniz birbirinizi görmezden gelirsiniz. köyde böyle bir şansınız yoktur.herşey ölümünedir ya köyü terkedeceksiniz ya da vuracaksınız.hele sülaleniz güçlü değilse bittiniz demektir.
çocuğu olmayan erkek sürekli aşağılanır, kahvede çay bile vermezler.siz siz olun bu kararınızı iyi düşünün.fantezi boyutunda kalmasına dikkat edin.
gidiyorum bütün aşklar yüreğimde. gidiyorum kokun... çok duygusal bir başlangıç oldu. her şeyi bırakmak falan derken duygusal moda girdim birden, tabi anlık bir şey geçti gitti. yoksa gideceksem güle oynaya giderim. bazen düşünüyorum dostlar -gerçi ben hep düşünüyorum-, siz de düşünün istiyorum. herkes bir kampanya başlatıyor. dedim benim neyim eksik, aldım sazı elime.
"büyükşehirleri boşaltıyoruz kampanyası." nasıl ama kulağa bile hoş geliyor değil mi? ben gidiyorum ve peşimden kitleler gelecek biliyorum. tabi benim gittiğim köye gelmeyin, herkes kendine bir köy bulsun.
küçük bir çantayla çıkıyorum yola. öyle değişik kıyafetlermiş, onlarca ayakkabıymış, çantalarmış, takı tokalarmış, hepsini bırakıyorum. markayı çıkarıyorum hayatımdan. güzelim şalvar, altına bir ankara lastiği -bunlar bile moda oldu o ayrı-, tülbenti de sardın mı kafaya bitti gitti.
röfle, manikür, pedikür, makyaj falan da yok artık. doğal oluyorum.
üniversite bitirmekmiş, dil öğrenmekmiş, kursa gitmekmiş.. bunlara da paydos. inek sağıp, tavuk besleyeceğim. tarlaya domates biber ekeceğim. taş fırında ekmek pişireceğim.
kariyer hayallerini, çalışma hırsını falan koyuyorum kenara. evimde kariyer yapıyorum. şimdilik 3 çocuk düşünüyorum ama ne olur bilemem. başbakanımızın sözünden çıkmak istemem haliyle.
daha gencim ayaklarını bırakıp hemen evleniyorum. köyün muhtarının oğlu beni istiyor, ben sevdiğime kaçıyorum. (biraz aksiyon olsun dimi)
kocam beni acaba aldatıyor mu düşüncesine kapılmıyorum. adam köyün kahvesinden çıkmıyor ki nasıl aldatsın? iskambil kağıtlarına değişilmeyi aldatılmaktan saymıyorum.
kışın örgü örüyorum, yazın oya yapıyorum. arada camdan uzaklara dalıp "ben annemi özledim" türküsünü söyleyip içleniyorum.
teknolojiye de veda ediyorum. bilgisayar, telefon, araba, elektrikli mutfak aletleri hatta televizyon bile çıkıyor hayatımdan. mektup yazıp, soğanı elde doğruyorum. at arabasına binip, en olmadı traktör sürüyorum.
köyde birinin kına gecesi oluyor. bütün köyle birlik olup sarma yapıyor, börek açıyorum.
tatilde falan öyle güneye, yurtdışına gideyim demiyorum. tatil dediğin göl kenarında piknik oluyor mesela ya da komşu köye misafirliğe gitmek.
doktor nedir unutuyorum. çocuğu bile evde doğurduk, ebenin yanında doktorun lafı mı olur diyorum.
yeşile doyup, mavinin tadını çıkarıyorum. derin derin nefes alıp, sakinlikte huzur buluyorum. mis gibi havayı çekiyorum ciğerlerime.
o değil de yarın ki iş görüşmesine giderken ne giysem?
yıllarca çalıştıktan sonra, hayal ettiğim yaşamı gerçekleştirmeliydim. yaşayabileceğim bir köy bulmak amacıyla günlerce araştırdıktan sonra tam istediğim gibi bir köy bulunca dünyalar benim oldu. orman kenarında deniz manzaralı küçük ve temiz bir köydü. mutluluktan uçuyordum sanki küçük bir ev inşa ettirdikten sonra, sıra bahçeye gelmişti. her meyveden olsun istiyordum kiraz, dut, erik, incir, üzüm, nar,ceviz, fındık. büyüdüler meyve vermeye başladılar şehirden kopmuş, tam anlamıyla köylü olmuştum. ayda bir kez şehre inip alışveriş yapmak bile sıkıyordu. bir an evvel köyüme dönmek istiyordum. alışmıştım köy yaşamına, alışamayanlar ise tekrar şehre döndüler.
imkanı olduğu halde, yapmak istiyorum deyip yapmayanın bir dolu olduğu güzel ülkemin klişelerinden biri. zordur tabi zevklerden, rahatlıktan mahrum kalmak. çoğumuz içine girmesek de bize görünen ışıltılı dünyamızı, düzenimizi bırakmak zor gelir. at binerek, hamaklarda sallanarak, villa tipli bir evde uşaklar eşliğinde yaşanan köy hayatı ne kadar giriyor bu hayal dahiline bilemem. ama ortada bir gerçek var ki refahı bol olan köyler, türkiye'nin geneline oranladığımız zaman üst dilim in aslan payına denk geldiği gibi bizim hayallerimizi alamayacak kadar az. köy adını verdiği lüks yaşamında gözlerini kapayınca değişmiyor bu gerçek, fakiriz efendi denilse de.
yerleşme amacıyla olmasa da dört yıldır kendi kültürümden uzak ücra bir köyde yaşıyorum, şehre döneceğim zaman tepelerde otlayan masum hayvanları, başıboş gezen tavukları, salına salına giden ördekleri, geceleri ışığı kapadığımda kapkaranlık olan odamı, sessizlik istediğimde mutlağına sahip olduğum ortamı özleyeceğimi biliyorum.
zorlukları güzel yönlerini çürütecek kadar çok maalesef. sessizlik diyorsun ama yıllar geçtikçe o sessizlik senin beyninin içinden yükselen çığlıklarla bozuluyor. tabi bunda en büyük etken yol arkadaşın, yoldaşın. işte buna sahip değilsen, o belkide hiç yaşamadan özlemini duyduğun köy hayatı anlamını yitiriyor.
köyünü seven onca insan olmasına rağmen gördüğüm şu ki; kafalardaki çoğu zaman her şeyi bırakıp şehre göç etmek. demek ki kim neye sahip değilse, biraz da onu istiyor tercihlerinde..
insanın gerçek bir ruh taşıdığını, gerçekten kendini değerli kıldığını, asıl kimliğini bulduğu andır. her sabah egzos gazı, insan sesi yerini kuş cıvıltıları, çicek kokuları alır. herşeyin en doğalı karşılar sizi orada.
en özde yaşamak isteyen insanın, bu modern dünyada kendine ait hiç birşeyin olmadığını farkederek girdiği bunalımın ardından vardığı sonuçtur.
nitekim köyde sabah ahıra sonra tarlaya akşam tekrar ahıra giren ve daha sonra bir sonraki güne dinç başlamak için erkenden uyuyan kişi, sadece ve sadece hayatta kalmak için yaşar. bu modern dünyanın tüm eğlencelerinden (sinema, tiyatro, kitap vs) habersizdir. ancak mutludur. bir amaç gütmeden sadece ve sadece bir sonraki güne kalabilmek için yaşar. bir tekne almak bir jeep almak gibi dertleri yoktur. bu yüzden de büyük hüzünleri yoktur. diyebilir miyiz ki; o küçük hayatları içinde tabi mutlu olurlar? -hayır. onlar doğanın tam da kendisiyle mücadele vermek zorundalar, hayatın tam da orta yerinde... bizse bu fantezi dünyasının, birilerinin var ettiği hayatın içerisinde onların kurallarına uygun sorunlarla uğraşıyoruz. bunun farkına varan insanın yapacağı tek birşey kalır bir dağ köyüne yerleşmek...
bursa'da üniversiteyi kazandıktan sonra, okula yakın oldugu ıcın gorukle ye, yani orda söylemi ile koye yerlestıkten sonra hayatımı anlatan baslık oluyor.