çoğu liselinin düşündüğü şeydir.
Artık sınavlardan, yaşadığı şehirden, insanlardan kurtulmak isteyen insandır. Fakat üniversiteyi kazanıp başka şehre gidince de yine pişman olacaktır. Çünkü artık ailesi yanında yoktur, artık tek başınadır. Sınavlar yine vardır, okulu liseden çok daha zordur.
Başka şehre gitme isteği de en çok "gece hayatım olsun" düşüncesidir. Bir süre sonra bu düşünce de ona sıkıcı gelir, yeni tanıştığı insanlardan da sıkılır, soğur. Insanlar ona yine kötü gelir.
Fakat bilmediği şey insan her yerde insandır. Iyi ve kötüsü vardır. Sadece kendine göre iyi insanları bulamadığı için çaresizlik içerisindedir.
(bkz: kısır döngü)
Liseden universiteye gecildiginde mutlaka ve mutlaka yapilmasi gereken seydir. Ben yaptim. iyi ki de yaptim. Hayatimdaki en dogru kararlardan birisidir.
yaşadığın şehir miadını doldurduğunda, abartısız yapabileceğin tek iyi şey budur.
yenilenmek her zaman iyidir zaten.
yaşadığın şehirde olmak sana tat vermiyor, sıkıntı oluyorsa sadece; o şehirde geçimini sağlayamıyorsan, zorluklar yaşıyorsan; halkı yobaz, psikopat, problemliyse yapacağın en iyi şey kendine yeni bir başlangıç yapmaktır başka bir şehirde.
bugün arkadaşımı bekliyorum çarşıda, 10 dakikaya gelecek. 2 dakika sonra arıyor: gelemiyorum anlatırım sonra.
akşam durumu anlatıyor; aynen şöyle:
eleman evden çıkıp yanıma gelecekken, kapı önünde her zaman selamlaştığı eski mahallesinden bir arkadaşına "naber la" diyor. -ki bu samsunluların dilinde selamlaşma ifadesidir.- bahsettiğim arkadaş gayet neşeli, çevresince herkesle küfürle bile rahat rahat konuşup yadırganmayan, sevilen bir tip. neyse; eski arkadaşı "sen nasıl bana la diyorsun la! kimsin sen!" diyerek girişiyor bizimkine. bizimki olayı yatıştırmanın peşinde; adamlar 8 - 10 kişi. o vuruyor, bizimki vurmuyor ilk seferinde. onun yanındaki kopuk serseri tayfası da buna girişince, bu girişiyor ne yapabilirse 10 kişiye. sonuç olarak temiz bir dayak yiyor. hastaneye götürülüyor, kulak zarı yırtılmış. işitme kaybı var. pazartesi tedavi için tekrar doktora gidecek, ne olacağı belli değil.
şu an ramazan ayındayız. deyim yerindeyse aslanın kediye dönüp kardeşleştiği ay. it kopuk olanın bile çekinip adam olmasa bile kimseye sarmadığı ay. ama -istisnalar hariç- bu kodumun şehrinde her gün her yerde bu ve daha beter olayları yaşayabiliyorsun!
elim kolum uzundur, görmesem duyuyorum. canı sıkıldı kafayı yaptı diye arkadaşının kulağını kesip ateşe atan mı ararsın; şişme karıyı delik deşik edip denize atan, atıldıktan sonra insan sanılıp kurtarma operasyonu yapılan, gerçek ortaya çıktıktan sonra dünyanın diline düştüğümüz, uluslararası talk showlarda bizimle taşak geçtikleri olaylar mı ararsın; ananı bacını karını kızını tek başına dışarıya gönderememene mi yanarsın; nerde ne bokluk var hepsi bu kodumun şehrinde. yalansa aç hergün samsun haberlerine bak. ben şimdi böyle bir şehirde kalıp, can güvenliğimi tehlikeye atmaya varana kadar sıkıntıyı ne için çekeyim? şehir yavşaksa, nefret ediyorsam neden ergen rüyası olsun buradan kurtulmak?
garanti ediyorum: isteyen gelsin yerleşsin bu şehre; başka bir şehirde sıfırdan başlamanın maliyeti ceremesi neyse, ödemek için can atacak en geç bir senede...
Neyi bırakıyon Allah'sen sen yine aynı sensin. Mekan değişmiş ne fark eder. insan değişmek istiyorsa değişimi kendine kabul ettirip içinde özümsemelidir önce.
öyle bir his vardır ki bazılarımızda, ahmet uluçay'ın da dediği gibi, zamansal ve mekansal bir gurbette olma hissi. aynştayn ve saz arkadaşları zaman makinesini bulamadıkları için tek çare mekan değiştirmek olur. ama o da zordur tabi. bulunduğumuz yer bir kafes gibidir ve çıkmak ölüm gibi gelir... tek çare diğerlerinin yaptığı gibi kabullenmek oluverir.
hayal dediğin nedir ki? özgürlük, aşk filan... en iyisi sıkılmamak için adımlarını saymak durmadan.
yapın bunu. kesinlikle yapın. bir ergen hayalidir diyenlere aldırmayın. tabii bunun altından kalkabilecek olan var, kalkamayacak olan var. çok güçlü olmanız lazım belki de biraz yetenekli olmanız lazım. evet kolay değil ama ihtiyacınız ise yapın.