elde olmadan,aklının neden çalışmadığını anlamadan,kötü olanları hatırlayıp sevgiliden nefret etmek yerine,sürekli yaşadığın onca şeyi hatırlayıp daha da aşık olmak,delice özlemek ve bir kıvılcımın sizi biraraya getireceğini bildiğin halde o sevgiliye körükörüne asık olmak..herseye rağmen seni seviyorum dökülür bir andan dudaklardan..çünkü hala o seviliyodur yaptıklarına rağmen herseye rağmen..
Gururunu hiçe sayarak sarf edilen bir cümledir. Belkide saniyeler sonra pişmanlık uyandırır. Söylenmemesi gerekir, karşı tarafın egosunu tavan yaptırır. Her şeye rağmen sevin ama her şeye rağmen sevdiğinizi söylemeyin.
kendimden nefret etmemi sağlayan sözdür.anahtar sözcük zaten ' herseye rağmen'dir.o kadar gizli şey vardır ki içinde..o kadar yaşanmışlık,incinmişlik,kırılmışlık.gururu atmak gerekir söylemek için.zor olsa gerek.
böyle de seviyorum seni
boynumdaki tırnak izlerin
burnumun üzerindeki diş izlerin ruhumdaki karaktersiz gelip gidişlerin
bacağımdaki koca dikiş izini sevişin
ve bir gecede beni terkedişin...
böyle de iyi bazı şeyler,
bak şimdi bir bira daha açıyorum odamda yalnız ve sessiz sedasız,
kelimenin tam anlamıyla anlamsız
gözlerim boşluğa bakar gibi yapıyor ölü numarası yapıyor artık bu gözler,
kör mü oldum yoksa
yoksa sana mı kayıyor bütün bu boktan kelimeler?
velhasıl kelam
tuvaletteki havluların tamamı kirli,
yatağımın altında bir solucan buldum
ve tek hamlede bitirdim işini
kolay ve acımasız
senin yaptığın gibi
1789'da yaptığın gibi
ucuz bir devrimsin aslında
ama tadın hala sıcak,
hala etinden ve sütünden faydalanıyorum ruhumda...
köyün ileri gelenleriyle konuştum bugün.
imece usulü bir intihar için ikna çalışmaları
camide müezzinler sırra kadem basmış
ezanımı sana adadığım bir gün daha sona ermekte
yalnız ve hiçin içinde
hiçten doğan bir şeyin bitişiğinde,
köyün ileri gelenleri de bilmekte
köyün aslında ileri gidemediğini,
veya kasabanın veya bir vilayetin
içinde senin olduğun herhangi bir ülkenin
üçüncü dünya ülkesi olarak kalması gerektiğini...
çok özledim kendimi!
bir tarafım denizlerle kaplı
bir tarafım denizle çevrili kara parçası..
büyükadanın küçüldüğü bir akşamdayım isyan bayrağını açtım
tarama bile satmayan balıkçılara
on midye dolmaya 20 lira isteyen hanzolara
çok özledim ama bazı şeyleri
ruhumu teslim ettiğim geceleri,
bak bira kayıyor elimden
sigaranın külleri dökülüyor
kültablaları bozuk atıyor,
sehpanın tek ayağı da kırılıveriyor
kokulu çoraplar benliğimi sarıyor..
nereye gitti her şey?
nerede şimdi?
bu kalp atışları neden bu kadar acı verici
dilimde dolanan duman,
elimde asılı kalan şişe,
kasıklarımda inleyen kelebekler
sümüğünü yutan böcekler,
sürüngen hayvanların en hızlısı bile
tek yumrukta devirmişken beni
elimde megafonla
bağırmaktayım şimdi
nereye gitti şeyler?
bana dair olan gülümsemeler?
dünyanın en kusursuz asalakları?
pireler ve sivrisinekler?
benden nefret edenlerin ses tonu?
küçük evlerde yaşanan dramlar?
ey cemaati müslim diye seslenmekte toza sor
sarhoş toza sor,
saatlerdir içen ve içirilen toza sor
aldatan ve aldatılan toza sor
kanın rengini merak eden toza sor
bir şeyler nereye gitti
ve bir şeyler hiç gelmedi..
bu kalp atışları üçüncü dünya savaşının habercisi.
gelişin ve gidişin,
gelişlerin ve gidişlerin,
kafaya çıkarken yaptığın zamanlama hataların,
senden önce davranan kalecilerin,
ertesi gün maçın yıldızı kısmında asla adını göremeyecek oluşun
ve tüyler ürpertici sesin,
oysa şimdi yerini doldurmak için
gazetelere kiralık ilanları vermekteyim.
tek sütun ve
origami sanatından da bihaberim.
bu kalp atışları
pek hayra alamet değil
kıyamet-i fabrikanın izinden gitmekteyim.
ve biliyorsun aslında;
ben hala daha ucuz deniz ürünlerinin peşindeyim..