hayal.
ne öyle bir kız bulunur ne de feda eden.çünkü kimine göre iyi olan o kız kimine göre işe yaramazın teki oluverir ve feda sadece bu cümlelerde yer edinir.
hersey ugrunda feda edilecek kadar iyi olamaz kimse; ama bazilarinin iyiligi bizi fazla etkiledigi icin haketmese de herseyi ugrunda feda etmek isteriz, ki budur aslinda bu eylemi yapani erdemli kilan; yoksa herseyi ugrunda feda edilecek kadar iyi olan biri zaten o fedakarliklari haketmistir; senin icin o fedakarlik bir gorevdir ancak.
Sansliyiz ki kimse cok iyi degildir.
gerçekten iyiyse , uğruna herşeyini feda eden adama üzülür ve feda etmesine kıyamaz..
kızın gönlü karşısındaki adamın , onun için ailesini karşısına almasına , işini bırakmasına , düzenini bozup başka şehre gelmesi vs. gibi fedakarlıklar yapmasına razı olmaz..
böyle bi kız da seven kızdır.. türk kızlarının , karşılarındaki adamı deği o adamın kendi peşinde koşmalarını sevdiğini düşünürsek sanırım türk kızı değildir..
ortada bi paradoks da yok değil.. kız adamın iyiliği için feda etmesin istiyor bazı şeyleri , ama kız olmadan adamın iyi olma umuduzaten yok..
al işte sittin senedir ediz abimizle , hülya ablamızın içinde bulunduğu durum..
jack london'un martin eden isimli kitabında böyle bir kıza aşık olunduğunda bir insanın neler yapabileceğini anlatıyordu. ruth morse'du bu kızın adı.hayal meyal hatırlıyorum ama martin eden işçi sınıfından eski bir denizci, aşık olduğu kız ise üniversiteye giden kentsoylu bir kızdı.martin, ruth'a olan saf aşkını, sosyal olarak yabancı bulunduğu bir çevreye ve kendisini fakirliğinden dolayı aşağılayan insanlara kabul ettirmeye çalışır. bu insanların başını, martin'in edebiyata olan tutkusunu, çalışma azmini ve yeteneklerini bilmesine rağmen, ona inanmayan, sürekli düzenli ve normal bir iş bulmasını öneren ruth yapıyordu.kitabın sonu hüzünlü olsa da bir insanın aşk için sevdiği kız için neler yapabileceğini çok iyi anlatıyordu.