Hiç de gerçekçi olmayan bir cümle. ilerlemiş demans nedeniyle yıllardır en yakınlarını dahil tanımayan, sürekli altı bezlenen insanlar var. Yıllardır tekerlekli sandalyede ve/veya yatalak yaşayan, sürekli altı bezli insanlar var. Aklı yerinde olup ölmek isteyen nice hasta var. ömrün sünmesi diye bir hayat gerçeği var.
Bazen de geç kalmış ölümler vardır. 10 yıldır yatalak olup 5 yıldır da aklı başından gitmiş insanlar, bir ölemedim diye hastane yatağında ağlayan hastalar, benim bu saatten sonra yaşamam neye gerek diye soran 80 küsür yaşında eli kolu tutmayanlar. Ölümün de hayırlısı be.
cemal süreya'nın sevdiğim tek sözü olabilir ama şiirinde üstü kalsın demesi kötü çünkü yaşamdan memnun olmamayı ifade ediyor. 110 yaşında da ölsen, 60 yaşında da ölsen ölüm ölümdür. sırasız ölüm kötü.
Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi
Bu dünyade bir şeye içim yanar üzülürüm ki, yiğit (genç) ölenlere... yeşil ekinin biçilmesi gibi.. der
Hiç kimse, hatta hasta döşeğinde yatanlar bile ölümü tercih etmez. Vakti gelmişti denmez. insan kaç yaşında olursa olsun "daha yaşayacak çok şeyim var" diye geçer aklından.
insan bu cümlenin manasını hiç tanımadığı birinin ölümünün üzüntüsünde de anlıyor. bir insana dokunmak, tanımak ya da gözlerinin içine bakmak olmamalı tanımak. onun kelimelerini görmek, bir zamanda düşündüklerini yazdığını bilmek, seninle aynı yeri paylaştığını, bazen aynı hissiyatta olduğunu anlamak bile gidişinde burukluk yaratıyor. ve o zaman anlıyor insan zamansızlığı. ama senaryo belli ne yaparsan yap değişmiyor ve her insan sayfalarda bi yerlerde bu role bürünüyor. arkada kalanlar ise hep aynı sözü kullanıyor. ne kadar da zamansızdı gidişi...
belki de bir ömür aranan huzura gidiyor aramızdan ayrılanlar. belki gözyaşı yerine imrenilmeli. kim bilir, öğrenmek için doğru zaman değil ki hala ahkam kesebilmekteyiz.
insan yaşamının muhteviyatında bulunan, geç kalmışlığın dışavurumu tanımlamadır. herşey için geç kalınmıştır artık ve zaten hiç yaşanmamışlık en büyük geç kalınmışlıktır...
insanoğlu ölümü kabul edemez. öleceğini bilir ama bunu düşünmez. çok ileridir o tarih. o kadar ileridir ki asla gelmeyecektir. genç ,yaşlı bu durum böyledir. ne zaman ki ölüm size biraz yaklaşır , * o zaman ölümün bilinmez korkusu derinlerinizden açığa çıkar. aslında bildiğiniz bir şeyi yeniden öğrenirsiniz. o zamana kadar bizim için sadece bir sözcük olan 'ölüm'ün gücünü o zaman anlarsınız. bildiğiniz şeye yine de bir anlam veremezsiniz. nereye gider, nasıl gider, neden şimdi gider..milyon tane sorunuzun yanıtı olmadığıunı bilseniz de kafanız da yanıtı varmış gibi düşünür düşünür bulmaya çalışırsınız..
hergün milyonlarca insan ölür. ama size uzaktır bunlar..ta ki sizin yakınınıza da gelene kadar. gelene kadar onu anlamak imkansızdır. az önce 'yaşayan' bir 'canlı' nın soğuk bedenini görmek ve onun artık eskisi gibi olmayacağını bilmek ancak yaşanarak anlaşılabilir. az önce olan şey bir anda yoktur. ama dersiniz ki az önce konuştum..ama artık yoktur..artık hiç olmayacaktır. bedenin sıcaklığı, yerini çürüyen et yığınına bırakmıştır. geride fotograf ve zamanla silinecek anılardan başka bişey yoktur.
insan sevdiğinin ölümünü bu yüzden kabul edemez, işte bu yüzden her ölüm erkendir. bir dahaki gelişi de erken olacaktır.
insanların sevdiklerinin varlığına alışması; onlar varken onları ne zaman nasıl kaybedeceklerini bilememesi, kaybettikten sonra da özleöesi sebebiyle ortaya çıkmış bir önerme. bu açıdan bakıldığında doğrudur da fakat bir genelleme olarak her genelleme gibi istisnasını da bünyesinde barndırır. istisnası da kimsesizler ya da çevresinde insan olsa da seveni olmayanlardır. ölünün kendisinin "ben erken öldüm" diye bir değerlendirme yapması mümkün olmadığından bu kişilerin öldüğünden ya kimsenn haberi olmayacaktır ya da miras vb. sebeplerle zaten ölümü beklenen-istenen biri olacaktır ölen kişi; dolayısıyla bunların ölümü de erken ölüm olarak değerlendirilemeyecektir. kendi adıma konuşmam gerekirse de çevremde sevdiğim kim varsa onun aniden çekip gitmesini istemem doğrusu. hepsinin ölmeden önce yaşamında onun ölümü olgusunu kafama yerleştirecek bir son dönem geçirip o erkenlik şokunu ruhumdan sökebilmelerinin bana nasip olmasını dilerim... dahası mümkünse kimse için de ben bir erken ölü olmam umarım...
Ceylanı kurtardım avcının elinden
ama daha baygın yatar ayılamadı.
Kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamam sayılamadı.
Kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadı.
Güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı...