hayal kuran insanlar için geçerli olan bir yargıdır bu. çoğu insan da hayal kurar zaten. tamamına yakını maddiyat menşeili kurgular olsa da, maneviyat üzerine kutsal düşler de yok değildir.
her geçen günün farklı ve yeni öğretileriyle oluşan yaşanmışlık hissiyatı sayesinde, bazı düşlerin olabilirliğini mercek altına alırız. yüksek kalite bu düşler, günden güne yaşanmışlığın ve deneyimlerin verdiği etkiyle erir veya sönerler. sonucunda kalan ise bomboş bir yol, ve beklentisiz bir ufuk çizgisidir.
çıkarılacak anlam ise çok basittir. günün gerekliliği olan maddiyatı ikinci plana atarak maneviyat takılmaktır. çünkü "kutsal" kelimesinin günden güne eridiği bir dünyada yaşayan bireyler olarak, talebin az olduğu "gerçeği" isteyip onu almak daima mutlu edecektir.
her hayal gerçekleşmek ister. gerçekleşince hayal misyonunu yitirir. yeni hayaller kurulur. yani aslında her hayal bir yaşanmışlığa gebedir. ölümler olur, doğumlar olur, hayaller gerçeğe dönüşür. bu böyle sürüp gider.
okulu bitirip üniversiteye gitmeyi hayal edersin, öyle yada böyle olur. üniversiteyi bitirip para kazanmak istersin oda olur. mal ulk yapmak istersin o da olur. evlenip anlamayacağin ve seni de anlamayacak cocuklar peydahlamak istersin o da olur. ne istersen onu yaparsin sonra da yasanacak bir şey kalmaz ve ölümü hayal edersin. eh cartayi cekersin. eh işte hayat budur hepimiz hayallerimizin katiliyiz.
- baba hayat bu mu?
- evet.
- hayalin gerceklesse de ayvayi yiyorsun gerceklesmesede o halde ne bok yemeye götümüzü yere cakiyoruz.
- buyunce anlarsin.
yıllar gecti hala bir bok anlamadim bakiyorum sadece salak salak...
yaşamak fiiliyatının insan hayatında, hayatın temel dinamik ve değerleri üzerindeki gücün veya gövde gösterisinin galibiyete dönüşmesi durumunda vuku bulacak önermdir. problemin nedeni hatta tanımı, dolayısıyla varlığı da kişiden kişiye değişeceği için kesin bir doğruluğu yada gideriliş şeklide mevcut değildir. hatta kimilerine göre müspet yada menfi olarak nitelendirilen olayların, başkalarına göre farazi olduğu görülebilirki bu da olayın müdahilini bile muamma kılmak için kafi bir sebeptir. yani olayların tanım ve şekli itibariyle kensinliği yoktur zira en temel nedeni kişinin hayata anlam kazandirma cabasi doğrultusunda hayata yüklenen anlam ile izahat bulur. bu da kimilerine göre bir hayat felsefesi olarak sürülen tezin bir başkası nezdinde felsefe karsiti olan felsefeye misal oluşturacak şekliyle hicve ve manasızlığa yorulur. yani sizin yaşadığınız yaşanmışlık hissiyatı ve varoluşu, felsefi yada metaforik bir anlam çerçevesinde latife malzemesi olmaktan da öte olamaz. durum itibariyle kişi hayatının kesinlik taşımayan olgularını, dış dünyasında materyalist bir kişilik ve seküler bir görüş ile hapsetmeli, iç dünyasındaki ise bunların yargı ve muhakemesini yaparak sonuçlarını ise hayatına sadece doğruluğu yada gördüğü kadariyla tatbik etmeli ve ötesi için kendi ütopyası ile yetinmeli.
her yaşanmışlık bir hayal öldürür akabinde her hayal bir yaşanmışlık..
''Nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum..
Üstünden seneler geçmiş bir şey hakkında konuşmak bazen zor olur.
Herkesi büyüten bir acısı olmuştur elbet..
Kimileri büyümektense küçülür gerçi..
Kendimle baş başa kaldığımda bile itiraf edemediğim şeyler var.
Kafamda dolanıyorlar ve beni hiç bir zaman terk etmediler ve bu iyi bir şey mi onu bile anlayamıyorum..
Fark ettimde aslında hiçbir şey bilmiyormuşum.
Ne kadar çok şey bildiğimi sanardım halbuki.
Uyuyamıyorum mesela..
Güçlü olmak zorunda hissettim.
Uygarlığım seneler önce yaşanan kıyamet esnasında yok oldu.
Tekrar inşa etmeye çalışıyorum ama tek başıma halledemiyorum sanırım.
Zira etrafa baktığımda her şey yine yıkık-dökük.. Ve böylesine ıssız bir yerde avare gibi dolanmaktan sıkılmadım değil.
Boynu bükük ve ıslak bir kız görüyorum..
Kirpikleri simsiyah ve uzun sanki pırlanta misali parlayan teniyle bütünleşsin diye yaratılmış gibiler..
Rugan derisi kırmızısı dudaklar artık yalan bile söyleyemiyor kendine öylesine çatlamışlar ki, konuşacak halde değiller..
Ah zavallı kız, inandığı her şey ona ihanet etmiş olmalı.
Yalnızlığın enfes tadını her gün tatmaktan, diğer lezzetleri algılayamaz hale gelmiş pembe dili..
Yağmur yağdığı vakit flu gibi netleşmez gökyüzü.
Ta ki şimşek çakana kadar..
Aydınlanır bir müddet.
Gökkuşağını sevmem, fazla renkli ve göz yoruyor..
Uygarlıkta işler ters gidiyor.
Bazı yerlerde hala donmuş kan kalıntıları var, inanabiliyor musunuz?
Hafif sisli, griye çalan buz mavisi dumanlar.
Yüzeye çıkamayan ruhlarız, derinliğin kekremsi tadına aşık olan.
Bıraksalar öleceğiz...
Bırakmıyorlar ki.
Bırakmazlar hiç.
Bırak!''