Ağaçtaki yapraklardık biz... Ben ve kocaman ailem...
---Geçen sonbahar---
Yapraklarımızdan ikisi düştü... Kurumuşlardı, ne yeşilleri kalmıştı ne canlılıkları... Ne parlaklıkları kalmıştı ne tazelikleri... Bozarmış kahverengi tonundalardı...
Düştüler...
---Geçen yaz---
giden iki kurumuş yaprağın ardından hiç yaprak kaybetmedi ağacımız. Yaza yeşil ve taptaze yapraklarla ulaştı, yazı tüm görkemliğiyle geçirdi ağacımız...
--- bu sonbahar---
hiç bu kadar şiddetli bir sonhabar görmemişti ağacımız... Rüzgarın şiddetiyle dalga dalga dalgalanıyordu gökyüzünde... Yavaş yavaş yapraklarını kaybetmeye başlamıştı, bir değil iki değil... onlarca yüzlerce yaprak kaybettik.
Ve...
Bırakma beni yalvarıyorum...
Ve...
Ben de düştüm
--- son---
artık ağacımız her bahar yeni yapraklar veriyor. Ve yine her sonbahar yapraklarını döküyor...
Her sonbahar, mahalleyi bir telaş alırdı. Kapılarının önüne yığılmış, odun ve kömürler, taşınırken izleyen meraklı komşular, haylaz çocuklar... Her evin balkonunda veya avlusunda, kurumaya bırakılmış siniler içinde salçalar, hani şu sokakta oynarken yemeğe doyamadığımız, malzemesiz pizza. Tertemiz bezlere serilmiş, üzüm pestilleri, cevizli sucuklar...Söylenmeden, sıkılmadan, hatta gururla, arı gibi çalışırlardı anneler.Kilerleri, küpleri doldururlardı, soğuk kış günlerinde, sobanın yanında, keyifle, ailece yemek için. Yardımlaşılırdı mutlaka, birlikte şehriye kesilir, bulgurlar ayıklanır ve çoğu zaman da hep birlikte yenirdi zaten.
Babaların da işi zordu o dönem. Odun kömür taşınacak, istiflenecek, boya badana yapılacak, çatı onarılacak, soba kurulacak,pencereler ve kapılar elden geçecek, pazardan, annenin kış hazırlığı için 40 kilo domates alınacak. O zaman ki babalar, çok marifetliydi, her iş gelirdi ellerinden.
insanlar öyle yoğundu ki, kavga edecek, tavır yapacak, trip atacak vakitleri yoktu. Birbirlerine bağlıydılar çünkü birbirlerine her daim ihtiyaçları olurdu. Bunu bilirler ve insan kalmaya özen gösterirlerdi...
O sonbaharlar o kadar uzak ki...Özlenir, çooook özlenir.