insanın, her sabah kendisini huzur dolu uykusundan uyandıran yeni güne lanet etmesi...
zira ne de güzel bir duygudur o sıcacık yatağa uzanıp uykunun hiçliğinde kaybolmak. ne arkalarında sakladıkları hayal kırıklıklarıyla birlikte etrafımızı saran umutlar vardır artık, ne de insanı kandırıp bu dünyaya biraz daha sıkı sarılmasını sağlayan sahte mutluluklar. sadece bir hiçlik ve bu hiçliğin yarattığı huzur. ama her sabah güneş doğar. her sabah yeniden uyanır insan. her gün peşinden koşacak yeni hedefler, yeni yeni kavgalar. hiç bitmeyen bir açgözlülük. bitiş çizgisinin yerini kimsenin bilmediği bir maratonda koşmak... hem de her gün. deli gibi koşmak nereye koştuğumuzu da bilmeden.
halbuki sonsuza dek uyusak, dünyevi olan her şeyden soyutlasak kendimizi, hiç uyanmasak ? ama her gün kancık güneş kolumuzdan bacağımızdan çekiştirerek uyandırıyor bizleri. bazı salaklar yolun kenarında bizlere "gel gel" yapan hayat kadınlarına benzeyen dünyevi zevklere kanıp hoplaya zıplaya kalkıyor yataktan ama bazıları da her yeni güne küfrediyor bizi uykumuzdan uyandırdığı için...
--spoiler--
"mutlu bir insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır."
cok rahatlatıcıdır. önce bi seni uyandıran saate küfür edersin sonra ayağa kalktığında odanın buz gibi olmasına küfür edersin, sonra pijamalarını cıkardıktan sonra giymek istediğin pantolonu ararken donduğun icin küfür edersin. sonra evden cıkarken gec kaldığın icin koşmak zorunda kalırsın kendine küfür edersin sonra treni, otobüsü kacırır ona küfür edersin, bu böyle bi saat 12ye kadar filan sürer.*
sabahın beş buçuğunda kalkıpta herkes sıcacık yatağında uyurken sokaktaki lambalar hala yanık ve hava karanlıksa ısıttığın yatağını bırakmak zorunda kalıp o saatte yollara düşeceğini bile bile hergün yeniden uyanmanın verdiği sızının dışa vurumu.