her sene hocaların sınıfa gelip bu sene öss ye giren her vatandaş kazanacak ,2 kişiden biri sen olabilirsin vaatleriyle türk öğrencisinin "aga tamam ben şanslıyımdır o 2 öğrenciden biri nasılsa olurum"der temmuz ayı gelir her isteyen üniversiteye girer gerçekten,çünkü isteyen çalışmış ve kazanmıştır sınavı.
ben de birçok yere girmek istiyorum ama girip de içerde bir muaffakiyet yaşamadıktan sonra neyleyim ben sadece girme eylemini.ayrıca bir giren bir kereyle yetinmez birden çok girmek isterse napacağız?
ülkemiz de çok kötü sonuçlara yol açabilir nitekim şöyle olur tıp okumaya meraklı bir arkadaşımız o tıp bölümüne girdikten sonra muhtemelen 2 yıl sonra eline tasdik nameyi alıp girdiği gibi çıkacaktır lakin bir de bunun devamı var bu tasdik nameyi alan çakal türk vatandaşlarımız iki gün sonra muaynane açıpta o tasdik nameyi duvara yapıştırıp aha ben doktorom buda diplamam diye bir çok kişiyi kandıracağından şimdiden korkuyorum.
ve en sonunda da işsiz kalacak şeklinde tamamlanasi cümledir. Zira basit hesaplarla herkesi üniv.e alıp işsizliği erteleyip öğrencilerin harcamalarıyla da ekonominin canlanacagina dair bir amaca dayanır. Fakat eninde sonunda işsiz kalanların ne olacağına dair çözüm üretmez. Bu yüzden memlekette tef mezunu öğretmen adam bankada çalışıyor. (bkz: ben bugün bunu gördüm)
"her firma bi eleman alsa işsizlik biter bu ülkede" diyen bir başbakanın söylediğinin doğru çıkması için boşta kalanların ögrenci olması zorunluluğundan doğan durumdur.
beyninin bir kaç gramını kullanabilen her insan zaten öss'ye kasıp üniversiteye girebiliyor, bunda bir problem yok. çıktıktan sonra başlıyor asıl problem, buna bir çözüm önerisi olan var mı? ha bi de şu var;
yeni üniversiteler açılıyor, artık herkes üniversiteli olacak diye kandırmalara neden olan,boşa ümit veren laftır.
yeni açılan üniversiteler hep vakıf üniversitesi. bu ayrıntıyı düşünememişsiniz sanırım.
ah, benim güzel yurdumun güzel insanları. bu vaat aslında kime yapılıyor farkında mısınız? öğrencilere mi sanıyorsunuz? bu vaat sonucu kazançlı çıkan iki grup var, biri patronlar diğeri de adliyeler ve emniyet güçleri.
türkiye' de sorun eğitimsizlik mi? kısmen öyle ama asıl sorun işsizlik. peki şöyle soralım türkiye' de sorunun kaynağı eğitimsiz eleman olması mı yoksa iş yeri sayısının az olması mı? sanırım ikinci şık daha mantıklı geldi. peki siz eleman sayısını artırıp, iş yerlerini sabit tutarak işsizliği nasıl çözeceksiniz? böyle bir yöntem mümkün mü?
ekonomi okuyanlar arz - talep dengesini bilir. ben okumadığım için kabaca anladığım şey şu: bir malın piyasa değerini piyasa da dolaşan mal miktarı ve o mala olan ihtiyaç belirler. bizim denklemimizde piyasada dolaşan mal ( af edersiniz ama ) biziz, yani öğrenciler. peki bize ihtiyaç duyan kim? iş verenler. çalışana ihtiyaç artmadan piyasadaki çalışacak kişiyi artırırsanız ne olur? ücretler azalır ve patronlar kazanır.
olayın adliye ve emniyet güçleri kısmı ise biraz insan psikolojisinden geçiyor. 22 yaşına kadar okula gitmiş ve eğitim almış yani sürekli sz dinlemiş birinden bahsediyoruz. böyle bir insan sizce aç kalsa hırsızlık yapabilir mi? ya da anarşi yaratacak bir halk ayaklanması çıkarabilir mi? bugün işsizler ordusunun hangi neferi böyle bir iş içine girmiş? bu yaşa gelmiş insan bu yaşa kadar olduğu gibi bundan sonra da baba parası yemeye devam eder. işsizliği de kabullenir.
aslen yiğitlerim bu ülkede herkes üniversiteye de gider, mezun da olur, hatta 2 yıl daha bağlayıp profesör bile olur ama sizin istediğiniz diploma mı?
her üniversite mezunu olanın iş bulması gibi bir kaide olmadığı ülkemizde hiç de yabana atılmayacak bir açıklamadır. aynı cümle içinde geçen açıklama gibi.