iyi niyetli insandır. ortamda her kim varsa, çok ve sağlıklı, iyi ve mutlu yaşamasını arzular. o esnada ne işle meşgul olursa olsun, kim hapşırırsa hapşırsın mutlaka "çok yaşa" der. karşılığını almayı da bekler. "sen de gör" denmeyince üzülür. ama demeyen insan bir daha hapşırsa, yine "çok yaşa" der. bir insan peşpeşe 5-6 defa hapşırırsa da, hapşırık krizinin bitmesini bekleyip, bitince de "hayrola kaptın mı şifayı, çok yaşa" demeyi ihmal etmez.
düşünceli insandır kendisi. tabi çok yaşa yerine 'iyi yaşa, hayırlı yaşa, sağlıklı yaşa' gibi değişik cevap verme durumu da söz konusudur. normalde üç hapşuruğa kadar bunların denmesi doğru olandır. ancak üçten sonrası bir hastalık belirtisi olarak kabul edilmektedir.
bir süre sonra devamlı çok yaşa demekten hem kendisi bıkan, hem de karşısındakini bıktıran kişidir, ama bir türlü nezaketi elden bırakmak istemez, bitene kadar aynı cümleyi tekrarlayır durur.
çok hapşıran bu kişi yanında ulvi görevini, yani, ''çok yaşa'' demeyi ihmal ederse hapşıran kişinin kısa ömründen mesul tutulacağını sanan insandır. alt beyninde böyle bir işleyiş vardır. anne-babalarımız gereksiz bir vicdanla donattılar çünkü bizleri. önceden edindiği hastalıklı düşünce, vicdan süzgecinden geçirilip bu şekilde olması gerekliliğini onaylanmış olabilir. işte bu yüzden her hapşırığında o tatsız ve gereksiz cümleleri söyleme ihtiyacı duyarız ya da duyardık.