Çiğdem Solak: istanbul Alibeyköy. Ormanlık alanda bulunan yarı çıplak bir kadın cesedi. 20 -25 yaşlarında.Tecavüz edildikten sonra öldürüldüğü ve ormanlık alana atıldığı iddia ediliyor. Sözün bittiği yer.
Nazlı Aydın: Ona kadın demek ne kadar doğru bilemiyorum. Kendisi daha 12 yaşında bir ortaokul öğrencisi idi ve Elazığ'daki evinde bıçaklanarak öldürüldü. Küçük kızın kaderi bundan daha da fazlasını barındırıyor aslında. Küçük yaşta babası ve annesi tarafından amcasına evlatlık olarak veriliyor. O gün hastalanıp okula gitmiyor ve üvey babası ya da amcası telefon edip ona ve eşine ulaşamayınca komşularını arıyor. Küçük kızın kanlar içindeki cesedi de baygın haldeki üvey annesinin yanında bulunuyor. Ufacık bir kızı bıçaklayarak öldüren nasıl bir vicdandır bilinmez ama umarım katili ya da katilleri bulunur. Acaba o gün hastalanmasaydı şu an yaşıyor bu olacaktı?
Son duruma göre ise üvey annesi Mesude Aydın'ın verdiği çelişkili ifadeler üzerine inceleme başlatan polis 47 yaşındaki kadının elinde bıçak kesikleri ve tırnak izleri tespit etti. Nazlı'yı öldüren bıçak ise yıkanmış bir halde buzdolabının altına atılmış halde bulundu.
Bu arada çok ilginç bir şekilde Mart 2013 yılında Diyarbakır'da öldürülen bir başka Nazlı Aydın daha varmış. Bu isim ve acı kader birliği de ayrı bir acı. 2013 yılında Diyarbakır'da sevgilisi tarafından aracında 7 kurşunla vurularak öldürülen Nazlı Aydın ise 27 yaşında ve bir çocuk annesiydi.
Nezahat Çetin: Aydın'ın Efeler ilçesi Zeytinköy Mahallesi'nde çalıştığı tarlada kendisini gözle taciz ettiği iddiasıyla daha önceden de aralarında husumet olan A.A. ile tartışmaya başladı. Tartışmanın kavgaya dönüşmesi sonucu 46 yaşındaki A.A. tarladaki bağ evinin önünde eline geçirdiği balyozla Nezahat Çetin'in başına vurdu. Ağır yaralanan kadın kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Polis kaçan zanlının peşinde. (30.08.2015, Sözcü) https://galeri.uludagsozluk.com/r/824467/+
Gülay Memiş: Manisa Tescil Müdürlüğü'nde görevli polis memuruydu ve 38 yaşındaydı. Nişanlısı kendisi gibi bir polis memuru olan izmir il Emniyet Müdürlüğü'nde görevli B.T. idi. Beraber evlilik planları yapıyorlardı. Ama B.T. nin Gülay Memiş'den sakladığı bir şey vardı. Kendisi evliydi. Gülay Memiş gerçeği öğrendiğinde tartışmaya başladılar. Oturmayı planladıkları evde canından oldu Gülay Memiş. Kocası olacağını hayal ettiği B.T. ensesinden tek kurşunla vurdu onu. Sonra kaçtı B.T. Bindiği otobüs Sivrihisar Kavşağı'ndan durdurulunca polise direndi polis. Beylik silahını kafasına dayayarak kendini öldüreceğini söylediler. Onu yakalayan polisler kendisini ikna ederek ölmesine izin vermediler. Keşke verselerdi. Belki de kendisini öldürecek yürek kendisinde zaten hiç olmamıştı. (30.08.2015, Sözcü)
Songül Ateş: Antalya'nın Konyaaltı ilçesinde emekli öğretmen Hasan Bayraktar, boşanma davası açan eşi Gülşen Bayraktar ile tartıştı. Çıkan kavgada çığlıkları duyan ise kader kurbanı kuaför komşuları Songül Ateş oldu. Kavgayı ayırmaya giden Songül Ateş ve arkadaşı Hüsnü Ozan Basmacı Hasan Bayraktar'ın elindeki bıçakla çeşit yerlerinden yaralandılar. Yapılan müdehaleleri rağmen Songül Ateş karnından ve göğüs bölgesinden aldığı yaralar nedeniyle yaşamını yitirdi.
Emine Küçük: (32) Sakarya'nın Sapanca ilçesinde bir tır parkında ilaç mümessili Mustafa Bayrak ile cesetleri bulundu. Cesetlerde kurşun ve bıçak yaraları saptandı. Mustafa Bayrak'ın Emine Küçük'ün nişanlısının kardeşi olduğu, o gün de kadının Sapanca'daki evini 450 bin liraya satmaya gittikleri öğrenildi. Öldürülmelerinde sattıkları bu evin ilgisi olabileceği ileri sürüldü.Emine Küçük 9 yıldır Düzce'de aile hekimi olarak görev yapıyordu.Son dönemde töre,tecavüz, namus cinayetlerinin dışında kalan bir adi suç cinayeti. (Hürriyet, 27.02.2015)
Fadime Ser(33) , inci Ateş(20) : Bu iki kadının adının birlikte anılmasının tuhaf bir nedeni var. Karısını, sevgilisini öldüren koca haberleri gün olmuyor ki gazetelerden, tv'lerden eksik olsun. Ama aynı gün iki karısını birden öldüren adamın haberi hergün karşımıza çıkmıyor. Fadime Ser ve inci Ateş aynı adamın, Levent Ser'in eşleri. Resmi nikahlı eşi Fadime Ser'in üstüne bir de kaçırıp imam nikahıyla evlendiği 20 yaşındaki inci Ateş'i getirmişti.
iddialara göre Levent Ser eşleri ile önceki gece tartışmaya başladı. Sonra da evde bulunan pompaşı tüfekle eşlerine ateş etmeye başladı. Kadınların her ikisi de olay yerinde öldü. Böylece paylaştıkları koca onların ölümü de paylaşmalarına neden oldu.
Nermin T: Olaylar hep aynı, yerler farklı. Bu defa istanbul Sancaktepe. Kocasından şiddet gördüğü için 19 yıllık eşinden boşanmak isteyen Nermin T, mahkeme kararıyla Ahmet T.'yi evden uzaklaştırdı. Duruma öfkelenen koca Ahmet T, akşam eve dönerken eşinin yolunu kesip Nermin T'ye kurşun yağdırdı. Çeşitli yerlerinden 6 kez vurulan Nermin T. olay yerinde yaşamını yitirdi.Polisin peşine düştüğü Ahmet T'nin bir arazide başına sıktığı kurşunla intihar etmiş bedeni bulundu. Bu insanlar bu kadar silahı nereden buluyor ve bu olaylar sonrasında ele geçirilen onlarca silah ne yapılıyor? Sonuç... iki can daha gitti. Ölenler değil. Birden bire anasız babasız kalan iki çocuk. (Sözcü, 25.09.2014)
ironi adı altında sadece sözlüğümüzde bile kadına edilen hakaretin sonu gelmemektedir bunca yıldır burda keyfi takılırım
bir gün erkeklerin kendine öz eleştiri yaptığına tanıklık etmedim!!sözlük kıyısından kenarından bir yansımaysa toplumun durum içler acısıdır... bir toplumun erkeği kendi kadınına hakaret ettikçe erkek oluyorsa o toplum yerle bir olur. cinayetlerinse sonu gelmez .
Burcu Ç: Adana'da 5 yıl önce, henüz 14 yaşındayken 22 yaşındaki Mehmet Ç.'ye kaçtı. Aradan 5 sene geçti,19 yaşında ve bir çocuk annesiydi artık. Kocasının aşırı kıskanmasından dolayı sürekli tartışıyorlardı ve bu artan tartişmalar sonucu babasının evine dönmüştü. Eşi de kayınpederinin evine gidip daha önce de aynı nedenle bir kaç kez evi terk eden eşini barışarak eve dönmeye ikna etmekti. Başbaşa konuşmak için evden çıktılar ama iddiaya göre Burcu eşinin barışma teklifini kabul etmedi. Mehmet Ç'de belinde taşıdığı tabancasını çıkarıp Burcu'yu 3 kurşunla yaraladı. Burcu hastaneye götürülürken yaşamını yitirdi. Yapılan otopside 4,5 aylık hamile olduğu anlaşıldı. Polis, eşini öldürdükten sonra kaçan Mehmet Ç'yi arıyor. (12.09.2014, Sözcü)
toplumun erkek hemoganyasının eseridir. yıllar yılı kadınlar ' kız kısmı ne diye okuyacak' , ' kız kısmının o saatte dışarı ne işi var' diye bastırıldı. asıl bastırılması gereken tacize uğrayanın değil de tacizci olmasını unuturak. örtüler, duvarlar arkasına gizlendi, sakınıldı. erkek zayıflıklarının bedelini kadın üzerinden ödedi. hor gördü, ezdi. sandı ki böyle yapınca alemin delikanlısı ben olurum.
bu kafayla büyütülen kız çocukları korkak oldu, ses çıkaramaz oldu. bu kadınlar erkek çocuklar doğurdular. aynı düşünce empoze oldu. bu çocuklar büyüdü ona karşı geleni ezmeye kalktı söz geçiremeyince öldürdü.
kadın diye okutulmayan kişi eğitimsizlik yüzünden karşı cinse saygısız nesiller yetiştirdi. kadın diye ezilen kişi bu özgüvensizlikle katiller yetiştirdi. yazık onlara, yazık bu topluma.
hemcinsimden tiksindiğim anlardır, nasıl bir insan hayvandan daha aşağı bir kimliğe bürünür böyle çözemiyorum.
kadın dediğin anadır. ana dediğin şefkattir. bırak kendi haline "bana yar olmazsa kimseye olmasın" ulan tapulu mal mı kadın.
kızıyorum sadece kızıyorum.
kadınlara ve hayvanlara eziyet edenler bir gün hakettiklerini bulacaklar.
kimi boşanmak istedi. kimi töreye kurban gitti. evlenmek istememişti. tecavüze direndi. yasaların yetersizliğinden ve yaptırım gücünün yoksunluğundan güç alır bu katiller. her gün bir kadın cinayeti bir tecavüz ya da her ikisine kurban giden milyonlarca insanımız mevcut. katillerin dışarıda olması da cabadır. oysa istiklalde bir ikisinin kellesini vursak. sonuç böyle mi olurdu? diye düşünmeden edemez insan bu başlığı görünce. kana kan cana can esas olmalıdır. bir cinayet işleyen. ödülvari cezalar alınca. başka kurbanların gelmesi de kaçınılmaz olmaktadır günümüz sisteminde.
mehtap bülbül: yer gebze. türkiye'de yaşamını yitiren yüzlerce kadın gibi mehtap bülbül de boşandığı eşi tarafından başından vurularak öldürüldü. 25 yaşındaydı. artık türkiye'de olaylar öyle bir hal aldı ki sanırsınız ki tabancalar erkeklerin boşandığı eşlerini öldürmeleri için üretiliyor. katil eski koca volkan civelek, gebze 2. ağır ceza mahkemesi'nde kendisini ömür boyu hapse mahkum eden mahkeme başkanı fatih mehmet tosuner'e "bu kararı vicdanen mi yoksa baskı altında mı verdiniz" diye sormuş üstelik. (01.07.2014 - Sözcü)
hülya t: yer samsun'un bafra ilçesi. hülya t. 32 yaşında ve 2 çocuk annesi. bir süre önce 51 yaşındaki eşi ahmet t.'yi terk ederek boşanma davası açmış. ahmet t. hülya hanım'ı iki çocuğunun gözleri önünde tabancayla ateş ederek öldürdü. (01.07.2014 - Sözcü)
Emine Baş: Yer Bilecik'in Bozüyük ilçesi. 3 yıl önce boşanıp başka biriyle evlenmişti. Ama malum salgın peşini bırakmadı. 34 yaşındaki eski eşi oturduğu eve gitti. Çıkan tartışma sonucu eski koca Emine Baş'a kurşun yağdırdı. Genç kadın da kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.Böylece eski eşinden (katil) 2, yeni eşinden 1 olmak üzere 3 çocuğumuz daha annesiz kaldı. (01.07.2014, Sözcü)
Banu Kesler: Yer Muğla'nın yeni kurulan ilçesi Menteşe. Bir yıl önce tanıştığı ve 4 ay önce de nişanlandığı Atalay Şimşek tarafından öldürüldü Banu Kesler. Ama hiç bir insan bu çağda böyle bir ölümü hak etmez. Atalay Şimşek'in gözü nasıl döndüyse bir çay bahçesinde buluşup konuştuğu nişanlısı ile yolda yürürken bilinmeyen bir nedenle tartışmaya başladı. Tokat, tekme, yumruk derken genç kadının başını defalarca yolun kenarındaki evin duvarına vurmaya başladı. Öyle çok vurdu ki Banu Kesler'in başının duvara çarptığı yer kanlara büründü. Sağlık ekiplerince hastaneye kaldırılan genç kadının duran kalbi çalıştırıldıysa da hayata tutunamayıp yaşamını kaybetti.
Yetmedi, yetmiyor. Sadece 2014'te 100'ün üzerinde kadın bu tip cinayetlerin kurbanı oldu. Aile ve kadın bakanımız var. Ne yapıyor merak ediyorum. Bu cinayetler sıradan, adi cinayetler değil. Sosyologların, psikologların üzerinde araştırıp rapor yayınlamaları gereken ciddi bir durum. Kadınlar insan yerine konulmuyor ama. Ne onları koruması gereken polis ciddiye alıyor ne de devlet. Acilen kanunlar çok ciddi bir şekilde gözden geçirilmeli. Yeni bir düzenleme ile eşini, sevgilisini tehdit eden, el kaldıran, döven kocalar, sevgliler için büyük caydırıcı cezalar kanuna eklenmeli. Birisi yerin iki metre altına indikten sonra düşünceli düşünceli bakmanın manası nedir? illa ki ünlü birinin mi ölmesi lazım.
Ölenlere çok üzülüyorum. Eminim benim gibi pek çok insan da benzer hisleri taşıyordur. Ama ölen bir yerde kurtuluyor da. Çok büyük bir acıyla, utanılası bir şekilde, insanlık ayıbı denilecek bir şekilde yaşamını yitiriyor belki ama o acı bittikten sonra eminim buradan daha iyi bir yere gidiyordur. En çok içimi acıtansa geride kalan aileleri. Bir baba olarak kızım yere düşse benim dizim acır. 25-30 yıl pamuklara sarıp büyüttüğünüz kızınızı elin adamı acımadan, hunharca katlediyor. Bütün hayatınızı karartıyor, anılarınızı kanla lekelenmiş o duvara gömüyor. Çocuğunuzun ölmesine mi, böyle öldürülmesine mi daha çok yanarsınız. Ya katillerin hiç bir şekilde hak ettiği cezayı alamadan dışarıya çıkması, adaletsizlik. Bu tip cinayetler farklı bir kategoride değerlendirilmeli artık. Bu bir meşru müdefaa değil, bu bir adil kavga değil, bu bir kargaşa değil. Katil olan erkekler fiziken kendinden daha aciz durumdaki birine karşı acımasızca işliyor bu cinayeti. Bu yüzden sadece cinayet sonrası değil, bu tip yaratıkların o yolun yolcusu olduğu anlaşıldığı anda hukuk araya girmeli. Ceza verilip hapse mi atılır, psikolojik tedavi zorunluluğu mu getirilir bilemem ama bu kadar saldım çayıra mevlam kayıra denmemeli artık.
Siyasilerimiz Mısırlılara üzülüyor, Somalililere üzülüyor, Suriyelilere üzülüyor, Myanmarlılara üzülüyor, Nijeryalılara üzülüyor. Bir tek kendi insanımıza üzülmüyor. Ama neden üzülmüyor biliyor musunuz? Çünkü biz millet olarak da onları zorlamıyoruz. Biz eşinden yaş günü hediyesi olarak yat almış olan ebru Gündeş'in adı geçen eşi gözaltına alındığında üzüntüsüne ağlıyoruz ama gencecik kızlarımızın patır patır katledilmesine ağlamıyoruz, üzülmüyoruz. Açıkça söylemek gerekirse bu haberler karşımıza çıktığında ya kanal değiştiriyoruz, ya gazetenin sayfasını çeviriyoruz. Başımıza geçecek olan siyasilerin parti tüzüklerine böyle bir konu için çalışma yapmaları için zorlamıyoruz da. işte bir kızımız, kadınımız daha gitti. illa temas ettiğimiz birini mi kaybetmemiz gerek bu acıyı duyumsamak için?
ülkemiz için utanç verici bir günlük spordur(!) bazı delikanlı adamlar(!) için. zavallı kadınlarmız koruma talep edip canları için, çocukları için çırpınırken öldürülmelerini engellemek zorlaşıyor. ve başörtülü bacıları(!) için meydanlarda esip gürleyen adamlar(!) paralı askerlerine (halk polis de diyor bunlara) bu kadınları korumaları için talimat vermesi için (ki işine gelince teker teker arar) kadınların şiddet gördükleri kişiyle evli olması gerektiği gibi bir şart koyar ki halkını ne kadar ayrımsız umursadığı görülsün. ama aşkın(!) gözü kördür. tabi ki makarna aşkı.
Özlem Işık: Biraz gazete karıştıran biriyseniz zaten bu haberle sarsılmışsınızdır. Yer bu sefer Konya. 9 ve 7 yaşlarında iki çocuk annesi olan 31 yaşındaki Özlem Işık, 25 Nisan 2014 günü Konya Akören Karayolunun 10. kilometresinde 6 yerinden bıçaklanmış bir halde ölü olarak bulundu. Eşinden boşanmış ve temizlik görevlisi olarak çalışmaktaydı.
Ne iktidar ne muhalefet ne de millet... Herkes kendi derdine düşmüş ve ne berbat bir vaziyette olduğumuzun kimse farkında değil. Hepsinden önemlisi hangi meslek grubunda olursa olsun kadınlarımız farkında değil. Çoğunluğu sanatçılardan oluşan bir grup kadınımız zaman zaman medyada bu konuya dikkat çekmek için çabalasa da arkalarında duran hiç bir kurum olmadığı için sesleri çok cılız kalıyor. Sadece 2014 yılında öldürülen kadınlarımızın sayısı 100'e yaklaştı.
Olga Vornikova: istanbul Şişli'de işlenen cinayette oğlu tarafından öldürüldü. Yetmedi, bedeni delilleri yok etmek isteyen oğlu taradından bir de yakıldı. Bir kadının başına daha ne gelebilir ki? (06.03.2014, Cumhuriyet)